Karam Khella
“Emperyalizm tarihsel aşamaların birbirini izlediği bir zorunluluk (‘historical determinism’) değildir.” “Emperyalizm meydana gelebilir ve –koruma, savunma, direniş ve anti-emperyalist mücadeleyle- önlenebilir.”
“Emperyalizmi sadece lanetlemek yeterli değildir; iyi dilek tek başına emperyalizmi yenmez.”
“Emperyalizmi yıkmak ve ona engel olmak için, onun doğasını, karakterini ve eylemlerini derinden algılamak ve tanımak gereklidir…”
Kuramın Yapılandırılması ve Emperyalizm üzerine Evrenselci Kuram
Giriş
Bir örnek olarak Osmanlı yönetiminin kayıtları (vakayinameler), imparatorluğun yükseliş ve çöküşünün nasıl olduğunu açıklamaktadır. Osmanlı emperyalizmi başladığı gibi aynı yöntem içinde sona ermiştir, yani başlangıç ve bitiş biçimi aynıdır. Örneğin can çekişmekte olan Bizans ortadan kaybolurken, idealist söylemler içinde genç ve güçlü bir imparatorluk başlıyor ve hızlı zaferler gerçekleştiriyor ve yayılma(cılık) birbirini izliyor. Uzun bir zaman o, sonsuza kadar sürecekmiş gibi bir izlenim uyandırıyor. Fakat tam anlamıyla bu doruk noktasından itibaren, ardıl olanın (halef), kendisinden öncekinin (selefin) aynı trajik sonuna ulaşıncaya kadar artık uzun zamanı kalmaz. Geri sayım son perdedir. Şimdi çürümekte olan (can çekişen) eski Osmanlı İmparatorluğunun kendisidir. Yeni gelenler ise Avusturya, Fransa, Almanya ve İngiltere oldu. Sonuçta bunların da yerini Amerika Birleşik Devletleri aldı. Bu sonuncu da artık cançekişmeye başladı. Olasılıkla ABD bütün İmparatorluklar arasında sonucusudur. Her birinin bir dönem için bir yüksek uçuşu vardı, fakat kendi kendilerini çabuk tükettiler
Emperyalizm üzerine Evrenselci Kuram (1)
Burjuvazi ve Emperyalizme ilişkin Marksist Kuramın Eleştirisi ve Burjuva tarih(çiliği) ve siyasal bilimlerinde emperyalizm
Genellikle biz tarihi, emperyalizmin eğitiminden geçmiş ve onun etkisi altındaki ya da emperyalizmin temsilcileri olan yazarlar tarafından yazılmış kaynaklardan okuyoruz. Bu düşünce çeşidi için ‘’Eurocentrizm’’, yani “Avrupa merkezcilik” deyimi kullanılır. Doğrusu böyle bir deyim de hafif kalır. Bu yazarlar dünyanın görünüşünü (imajını) öğrendikleri gibi yazarlar: Dünyanın geri kalan kesimlerini dışlama yoluyla, emperyalizmin yüceliği ve militarizmin üstünlüğünü sürekli kategoriler gibi gösterirler. Onlar, ‘emperyalizm’ ya da ‘militarizmi’ yakışıksız-çirkin-saldırgan ifadelerini kullanmasalar bile, emperyalistik sistemi doğal tarihsel gelişim olarak sunmaktadırlar. Gerçekten orada, tezler ve kuramlar/teoriler yoluyla, gerçek olduğuna inanılan bir dünya görüntüsü ileri süren ayrıntılı bilimlere kadar, terminolojiden başlayan bir düşünce sistemi mevcuttur. Endüstrileşmiş/endüstrileşmemiş, gelişmiş Kuzeybatı/az gelişmiş Güney, Birinci dünyanın karşıtı Üçüncü dünya ülkeleri gibi lügatçenin (sözcükler dizisinin) değişmezler olduğuna inanılır.
Sadece kitle iletişim araçları değil, akademik bilimler ve felsefi araştırmalar da zihinleri manipüle etmeye (karıştırmaya-bozmaya) katılır. Yalancı gerçeklik (pseudo-Reality), eğer inandırıcıysa, gerçeklik uygulamasına dönüştürülmektedir. Beceriklilik ve kurnazlık kendisini gerçeklik kabul ettiriyor. Evrenselcilik görüş açısından bilimlerin yeniden yapılması gereklidir. En önemli konulardan bir ’Tarih’tir.
Bununla birlikte diğer teoriler emperyalizmi, iktidar olan güçlerin yükselmesine eşlik eden, onlarla birlikte ilerleyen bir fenomen (olgu) olarak düşünmüşlerdir. Askeri güç ile emperyalizmin kesiştiği doğrudur, fakat zorunlu da değildir. Tarih içinde diğer güçler (örneğin Mısır Firavunluk yönetimi) başkalarına baskı yapmak için iktidarlarını kullanmazlardı. Baştan çıkarıcılık-ayartıcılık, kötülüğe yönelme her zaman vardır, fakat bunun etkisi altına girmek ya da direnmek serbesttir, bağımlılık yoktur.
“Emperyalizm” fenomeninin hiç olmadığına dair ortak genel bir kanı da mevcuttur. Bu kanı, -örneğin Amerika’da- normal işbölümü olarak üstünlük eğilimini düşündürür. “Hegomonya” ve “Sömürme” fenomeni-olgusu bu yazarlar tarafından ciddiye alınmaz, hatta yasal-meşru bile kabul ederler. Diğer (bazı yazarlar) ya yadsır ya da sömürme ve egemen olmanın rolünü veya varoluşunu önemsemez. Onları sapmalar, yoldan çıkmalar olarak mazur görürler.
Şu bir gerçektir ki, Avrupa merkezci yazarlar emperyalizmi ayıplamazlar ve hiç olmazsa/en azından teorik olarak bile onunla savaşmazlar. Onlar emperyalistik-sömürgeci yapılanma içinde gerçekten de temel kesimdir.
Bu tür Avrupa merkezci yazarlar akademik çalışmalar yapabilir; fakat onlar elbetteki cefa-acı çekmezler, tersine emperyalizmden yarar sağlamaktadırlar. Bundan dolayı onlar, emperyalizmi ciddi olarak eleştirmek değil, ilgilenmezler bile.
Bir tartışma açınca, istekli olmadıklarının ya da ne özeleştiri ne de emperyalizmin eleştirisini yapmaya hazır olduklarının hemen farkına varabilirsiniz. Ne yazık ki, Batı’da akademik öğretime ve kamuoyu fikri oluşturmaya onlar egemendir.
Bizim görüşümüze göre emperyalizm politik bir sistemdir. Uygulaması şiddettir, ancak kendiliğinden değil, belli bir plana göre uygulanır. Sözü edilen yazarlar, emperyalistlere nazaran, “Oyunun kuralları” ve “Ulusların oyunu” gibi “Senaryolar”dan konuşurlar. Ancak onlar şiddeti açıklamak için bunları saçma bulurlar.
Bu yazarlar ‘’Psiko-analiz’’, “Anal kompleks’’, “Behaviourism (davranışçılık)’’, “territorialism (toprak/kara egemenliği ya da savunmacılığı), “saldırganlık doğal gelişimle geçen (miras kalan) normal içgüdü” ve bunun gibi kuramlar öğretirler. Diğer bir kısmı daha eleştirel olmaya eğilim göstermekte ve Emperyalizmi bir çeşit psiko-sosyal-siyasi bir hastalık olarak tanımlamaktadırlar. Onlar saldırganlık hakkında Sadizm (acı vermekten zevk alma) ve saldırıya uğrayana (kurbana) ilişkin “mazoşizm (acı çekmekten zevk alma) açıklaması getiriyorlar. Birincisine Thanatophobia (Ölüm Korkusu), ikincisine Thanotaphilie (Ölüm severlik) [Bu tezin yazarı psikoanalist Eric Fromm’dur] adı verilmekte. Daha da ilerisi emperyalizm ve şiddet, “pathological interaction/patolojik etkileşim” ya da “disturbed communication/bozuk, karışık iletişim” olarak tanımlanmaktadır.
Kuşksuz hepsinden sözetmedik, ama gerçekte bu kadarı da yeterlidir. Biz sadece bu akademik teorisyenlerin hiçbirinin hayali Emperyalizm hastalığı için herhangi bir tedavi/terapi bilmedikleri ya da iyileştirici bir reçete sunmadıklarını eklemek istedik!
Bu ayrıca emperyalizm ve şiddetin Kuzey Batı’da benimsenmesinin nedenlerinden bazılarını da göstermiş oluyor. Batıdaki genç insanlar sadece kabul etmek için değil, aynı zamanda küçük/mikro-emperyalistler olarak kendikendilerini şiddet uygulamak için de eğitmektedirler. Hemen kabul etmeseler de mikro emperyalistik ortamda uygulama yapmışlardır.
Emperyalizm var olduğu sürece her insan saldırıya uğrama olasılığına ilişkin korku duyma zorunda kalacaktır. Haçlı seferleriyle başlayan (1054) Avrupa, şimdiye kadar güneye karşı hep savaş yapmaktadır.
Bu sürekli saldırıların herhangi biri için onların asla gerçek bir nedeni varolmadı, fakat halklar kendilerini savunmak için her zaman hazır olmayı öğrendiler. Bu da uluslararası dayanışmayla (oluşan) birliktelik sonucudur. İşte gerçek yardım, kendi kendine-yardım budur.
Mağdur durumdaki taraftan olanlar, olası bir saldırıyı önlemek için çok şey yapıyorlar, fakat hala çok daha fazlasını yapmak gereksinimi vardır; emperyalizm ve onun işbirlikçilerinden gittikçe daha fazla uzak kalmak ve daha büyük topluluklar halinde birlik olma, özellikle uluslararası işbirliği ve dayanışma alanında çok şeyler yapmak gerekir. Halklar stratejik olarak güçlü taktik açısından zayıftır. Bu gerçeklik saldırıya uğramayı daha da mümkün kılmıştır. Şimdi insanlık, sonuçlar çıkaracak, ders alacak-öğrenecek fırsatlara sahiptir.
Bu analiz kuramın/teorinin önemini açığa çıkarıyor. Yukarıda gösterildiği gibi yanlış kuramlar emperyalizme ana destek oluyor. Diğer taraftan doğru teoriler ise halkın emperyalizme karşı zaferini teşvik etmektedir. İşte bunun için “Emperyalizm(e) ilişkin kuram” sorununu bir çeşit akademik lüks olarak görmemek gerekiyor. Emperyalizmi doğru biçimde anlamak, onu yıkmak için atılacak ilk adımdır.
İnsan, kurbanlar korksunlar diye değil, fakat emperyalistik tehlike korkutucu olmasına rağmen saldırılar oldu, diyebilir. Emperyalizmin varlığından endişe duymamak, daha fena şeyler getirir ve olayları daha kötüleştirir. Saldırıya uğramak her zaman mümkündür. Teori sadece analiz yapmakla değil, aynı zamanda inandırmak, kullanılacak olanağı zorlayrak ve nasılı açıklayarak yardımcı olur.
Emperyalizmin varlığı tarihsel ve hala günümüzün bir gerçeğidir. O varoldu, ama olmaması gerekirdi. Yeterince bilinç ve dünya çapında yardımlaşma/işbirliği oluştuğu durumda emperyalizme engel olmak, onu önlemek olasıdır. Emperyalizm yüksek derecede trajik bir kaza ile –fakat sakınmalar ve sınırlamalarla- karşılaştırılabilir, ancak bu doğal bir felaket değildir. Bu kaza (emperyalizm) bir taraftan gelen plana göre, diğer tarafı yıkmak-zarara uğratmak için oluşturuldu; anlık ve peşepeşe gelen koşullar birikiminin bir sonucu olarak oluştu. Emperyalizm saldırılabilir kurbanın görüldüğü herhangi bir yere saldırmaya hep hazırdır. Halklar arasında yeterince dayanışma ve işbirliği, sadece emperyalizmin önünü kesmek için değil, fakat onu yenmek için de gereklidir. Saldırıya uğrayan kurban her durumda, hatta teslim olduğu zaman bile, bir saldırıyı önleyemez. Irak ABD’nin bütün taleplerini zaten yerine getirmişti, ama onlar saldımakta ve 17 Ocak 1991 yılından beri Irak halkına acı çektirmeyi sürdürüyorlar. Irak ABD taleplerini tamamladığı halde bile, daha da şiddetli saldırıyı 20 Mart 2004’den itibaren gerçekleştirildi. ABD ordusu Irak’ın kendi kendisini savunamıyacağını umuyordu. Sonuç olarak saldırgan hayal kırıklığına uğradı. Yiğit Irak halkı direnebildi ve hala direnmeyi sürdürüyor.
En kabul gören tayinedici, geçerli kuramlar (teoriler) Hobson (1902) ve ilkesel olarak Hobson’u yineleyen, fakat Sosyalizme geçiş için emperyalizmin gerekli olduğu tahminini ekleyen Lenin’in tezleridir. Bundan sonra da çok sayıda kitaplarda bu iki yazarın tezleri, daha ilerletilerek ya da hiç geliştirmeksizin yinelendi durdu.
“Emperyalizm” konusuyla ilgilenen bu kitapları okuyanlar, gelişmeyle karşılaşıldığını ve genel olarak çıkar ve kazançlar bakımından (Hobson) yararlı olduğunu ileri sürüyorlar. V.İ.Lenin’e göre emperyalizm kaçınılmazdır, çünkü o “tarihsel bir gerekliliktir” (“Tarihsel determinizm”) Sonra bile, bu yazarlar emperyalist sistemi eleştirirken, onun kaçınılmaz olduğunu hesaba katarlar. Gelişme olarak kabul görür ve avantajları (yararları) için talep edilir, ancak örneğin Hobson’a göre dezavantajları da vardır.
Lenin’in Hobson’dan farkı şudur; Lenin emperyalizmi, sosyalizm ve komünizmin yükselişinin önkoşulu olarak görmektedir. 100 yıl sonra her iki teori de güncelliğini korumaktadır. Geniş bir biçimde benimsenmiş fikirlerdir. Birini eleştirmek diğerini de eleştirmek demektir, çünkü temelde benzer görüşlerdir.
Emperyalizmle ilgilenen Tarihsel Metaryalizm ve Marksist Teori
Emperyalizm Üzerine Lenin’in teorisi
Marksist görüşte, toplumların tarihsel olarak, en başından şimdiye kadar hatta sonuna kadar birbirlerini izlediğini belirleme vardır. Erken-ilkel toplumdan köleliğe, köle toplumundan feodalizme, feodalizmden kapitalizme ve kapitalizmden sosyalizme ve komünizme kadar olan gelişim son (aşamadır) uçtur, gereklidir, dehşet vericidir. Onların hepsi “üretim ilişkileri” yasasına göre, kendisini izleyen topluma “gebe kalarak” gelişip büyür. Örneğin Marks, Engels ve Lenin’i izleyerek Stalin tarafından temsil edilmiş olan ‘‘Tarihsel Metaryelizm”e göre, insanlık tarihi en başından sonuna kadar beş toplumdan ibarettir. “Toplum” “üretim ilişkileri” ve “yasal gelişim” tam anlamıyla tarihsel materyalizm tarafından belirlenmiş terimlerdir.
“Kapitalizm” bu toplumların dördüncüsüdür. Kapitalist dönem birkaç aşamaya ayrılır: Endüstri Devrimi ile başlayan “Rekabetçi Kapitalizm” “Tekelci Kapitalizm’’e geçer. Sonuncusu “Emperyalim” (Lenin Emperyalizm ile Tekelci Kapitalizm’i aynı anlamda kullanır) olarak tanımlanır. Bu birbirini izleyiş zorunlu görülür. Tarihsel Materyalizm tartışmalarında, bu çağlar ve ardıllarının kaçınılmaz olduğu (Tarihsel determinizm) anlatılır.
Biz bu tarihsel görüşle, özellikle “Tarihsel Determizm” tezi ile hem fikir değiliz. Beş toplumdan her birinin tarihsel gerçeklik olduğu ileri sürülüyor, fakat eğer eleştirel bakılırsa, onlar (sadece) zihnin soyut bir kurgusudur. Materyalist yazarların tarihi böyle görmesi doğrudur, fakat bu sadece Atina, Roma ve olasılıkla Sparta için, ve hatta sonraki belirli zamanlar için bile doğrudur. Fakat tarihsel materyalizme yönelmiş materyalist yazarlar Dünya tarihini iki kentin tarihi gibi görmektedirler.
Emperyalizme gelince, tarihsel metaryelizm onu -diğer çağlar gibi aynı biçimde- kaçınılmaz olarak düşünüyor ve yoksa başka türlü gelecek aşamada gelişim olmayacağının kabul edilmesi gerektiğini vurguluyordu. Somut gerçeklikte ise emperyalizmden acı çeken halk onu yasal olarak(meşru) tanımadı. Bir kez başlamış olan emperyalist sistem, daima halkların muhalefetiyle karşılandı, çünkü onlar emperyalizmin her yargısını reddetti. Ancak şu gerçektir ki, emperyalizmin (yönetenleri) yönetimi kamuoyu görüşünü kendi çıkarlarına çevirmeye çalıştı; bunun için emperyalizmin gerekliliğini iddia eden kuramları yaygınlaştırdı-popüler yaptılar.
Biz bir tarihsel gelişimin, evrimin varolduğunu kabul ediyoruz, fakat bir ardıl (yani birbirini izleyen beş gelişim çağı) biçiminin zorunluğunu asla. Seçim için olasılıklar olarak harekete geçecek çok sayıda fikirler ve seçenekler herhangi bir zamanda varolur. Halklar bireyler(de olduğu) gibi onlardan birisini seçer. Bu da diğerlerinden uzaklaşması demektir. Olmuş olanın, mutlaka olması gerekililiği yoktu. Tarih insanın varoluşu, yani ilk ortaya çıkışıyla (anthropogenic) başlar.
Dahası Marksizm, emperyalizmin bir “üretim ilişkisi” olduğunu öğretir. Tarihsel materyalizmin sistematiğine göre, emperyalizm üretim yasası aracılığıyla ortaya çıktı demektir. Bu “yasa insan iradesinden bağımsız olarak gelişir” (Marks, Ekonomi Politiğe Giriş’te kelimesi kelimesine böyle diyor). Bunu izlersek; emperyalizm insan eylemi sonucu ortaya çıkmadı, fakat gözle görülemez, değiştirilmez, kaçınılmaz (olarak) tarih içinde belirdi. Sonuç, değer ölçülerinin-kuralların hareketiyle çıkarılır.
Emperyalizmin, tarihte-Kapitalizm ile Sosyalizm arasında-belirli yeri, kendi kaçınılmazlığı vardır. Tarihin içindeki bu gelişim aşamaları yasal(ara bağlı)dır. İnsanoğlu tarafından etkilenmez, fakat diğer dolaşık yol insanoğlunun üretimi, “üretim ilişkileri” aracılığıyla olur; zira bu belirlenmiş herşey, toplumların herbirindeki insanları da kapsar. Emperyalizm önlenemez. O öngörülen dönemi geçirmek zorundadır. Sonra kendi iç çelişkileri (gereğince)ne bağlı olarak parçalanır ve bununla Sosyalizme yol açılacaktır, ama emperyalizmden önce değil; demek ki Kapitalizm tam anlamıyla gelişmiştir. Kendi iç çelişkileri-zıtlıklarıyla yıkılır, fakat dış etkilere bağlı olarak değil; yani insan gücüyle, emeğiyle ya da anti-emperyalist mücadeleyle. Lenin de kitaplarında emperyalizm üzerinde anti-emperyalist hareketler için eleştiriler getirir. Aynı şekilde Marks da önce anti kapitalist hareketleri eleştirmişti. Çünkü bunlar kapitalizmin ve emperyalizmin tam olarak gelişmesini ve sonuçta tarihin gelişimini engelliyordu.
Biz bu görüşleri reddediyoruz. Bizim düşüncemize göre emperyalizm bir “üretim ilişkisi” değil, “şiddet ilişkisi”dir. İnsan tarafından yapılır, tersi değil. Öyleyse o önlenebilir ve önlenmelidir de.
Marksizme göre, emperyalizm belirli politikaların, örnek olarak söylersek devlet politikalarının ürünü değildir. Emperyalizm, ekonomik ve yasal ivmenin (Nomism) doğasındadır. Bundan dolayı, Marksist terminolojiye göre “üst yapı” değil, “altyapıdır, temel”dir.
Biz bu görüşte değiliz: Emperyalizm yapılır ve özellikle devlet politikaları tarafından yapılır. Bununla birlikte ekonomik çıkar ve kazançlar sağlamak için de yapılır; ama Marksizmin tanımladığı gibi, yani üretim hareketinin gizli-saklı nesnel/objektiv kurallarına itaat ederek/boyun eğerek, yasal anlamda değil. Tersine o, baskı yapan zalimle, zulme uğrayan arasındaki güç ilişkilerine bağlıdır.
Marksizm, kısa ve kestirmeden söylersek, Lenin’in emperyalizm hakkındaki teorisi, daha derinden inceleme (analiz) ve ilk izlenimden daha farklı biçimde eleştiri yapar. Lenin kendi taleplerinin aksine emperyalizmi eleştirmez. Fakat ne yazıkki emperyalizmi doğrular. Onun “emperyalizmin tarihsel bir gereklilik olduğu” iddiası metin içinde açıkça anlatılır; emperyalizm kabul edilmelidir, çünkü kaçınılmazdır. Marksist teorinin sistematiğine göre emperyalizm, tarihin seçimli-ihtiyari fenomeni değil, zorunluluktur.
Biz tersine emperyalizmin, onu uygulayan kimselerin üretim yöntemi olarak düşünüyoruz.. Ancak onlar, kendi yaşam biçimini, ahlaki yasalar ve insanlık geleneklerine karşı sadece tecavüz-şiddet yoluyla sürdürebilir, gerçekleştirebilirlerdi. Bundan dolayı emperyalizm, “Üretim(le) ilişki(si)li”değil, fakat “Şiddet(le) ilişki(si)li”dir.
Marksizm’de, emperyalizm kişiliksizleştirilmiştir. Üretim süreci içinden doğar. Köle Toplumundan başlıyarak, Feodalizm aracılığıyla Kapitalizme ve burada rekabetle Tekelci (Kapitalizme)liğe doğru gelişim, kendi süreci içerisinde insan iradesi ve kararlarından bağımsız olarak (birbirini izler), birinden diğerine miras kalır. Tekelcilik sırayla ulusal (Kapitalizmden) çokuluslu Kapitalizme dönüşür. Marksist teoriye göre sonuncusu Emperyalizm (olarak nitelendirilir) ile eşleştirilir. Marksizm’e göre emperyalizm öznesiz varoluşu(a başla)r.