Oku, bilgilen, fikir sahibi ol; zihnin ve gönül dünyan zenginleşsin! Dr. Ismail Kaygusuz

ADALET UĞRUNDA BİR ULU ŞEHİT

Dr. Asghar Ali Engineer *

hz.huseyinMuharrem’in onuncu günü, bütün müslümanlar, ama özellikle Şii (ve Alevi-Bektaşi, İ.K.) müslümanlar için matem günüdür. Bu gün, Peygamber’in Mekke’den Medine’ye göçüşünün Hicret’in 61. yılında (M.680) torunu İmam Hüseyin’in şehit oluşunu bize anımsatır.


İnsanların konuya  ilişkin olarak sorduğu temel soru şu: Niçin İmam Hüseyin şehit olmayı seçmek zorundaydı? Bu bağlamda, İslam’ın, herşeyin ötesinde, toplumda temel değişiklikler yapmaya hedeflennmiş bir tasarım olduğunu göstermek ve buna dikkat etmek gereklidir. Kuran, adaletin önemini ısrarla vurgulamakta; sömürü ve baskıdan kurtulmuş bir toplum, çoğunluğun arzu ve istekleri pahasına, azınlığın zenginliği elinde tutma-istifleme hırsından uzak bir toplum idealine öncelik vermektedir.

Peygamber kendi kişisel örneklemesiyle süreci harekete geçirmiş;  tam anlamıyla  adil bir biçimde,  mustad'ifin’i, yani toplumun alt kesimlerini-yoksulları, mustakbirin’e üst tabakalara karşı güçlendirmiştir. Bununla birlikte, ideallerin en yumuşağıyla bile çeşitli çıkar çevrelerini yok etmek kolay değildir.

İslamın toplumsal tasarımı, Peygamber’in ölümünü izleyen birkaç yıl içerisinde sıkıntıya girdi. Halifeliğin ilk yıllarında İslamın yayılma sınırlarının hızlı bir biçimde genişlemesiyle, çeşitli güçlerde çıkar çevreleri artmaya başladı. Karşılıklı danışma tartışma üzerindeki vurgusuyla,  İslam toplumunun demokratik ruhu zayıflatılmaya başladı; yolsuzluk ve zorbalık (baskıcı yönetim) alabildiğine arttı kaldırdı.

Kutsal Peygamber’in, Abuzer Gaffar gibi sahabileri bu duruma karşı çıktı; servet biriktiren ve yönetim erkini kendi ellerinde toplamaya çalışanları uyardı.  Fakat Gaffari uyarılarında başarısız oldu ve kendisi Rabza çölünde, terkedilmiş olarak öldü. İslam’da hanedan yönetimine yer yoktu, ancak Peygamber’in ölümünün henüz otuz yılı içindeyken bir hanedan (Emevi sülalesi İ.K.) yönetimi biçimi doğmuştur.

İslam tarihinde ilk monarch (Monarkhos/Monarcos: Yönetim erkini tek elde toplayan, kral, hükümdar, padişah vb. İ.K.) Muaviye’in oğlu Yezid oldu. İslami değerlere derinden bağlanmış olan Müslümanlar bu gelişmeden incindiler. Fakat bütün diğer hükümdarlar gibi, Yezid karşı çıkışlara karşı acımasız baskılara başvurdu.

Küfe kenti, Yezid’e karşı direnişin ana merkeziydi. Bu kentte, fethedilen ülkelerden gelmiş Arap olmayan büyük bir nüfus vardı. Her ne kadar İslam, insanlar arasından her türlü ayırımcılığı kaldırmışsa da, Arapların çoğu kendi ayrıcalıklarından vazgeçmeğe hazır değillerdi. Kendileri ile İslamı kabul etmiş Arap olmayanlar arasında, onlara Arapların köleleri (mevali) gibi bakarak ayırım gözetmeğe başladılar. İslam dinini kabul etmiş, adalet beklemekte olan bu insanların kendileri de karşı ayrımcılığı hissettiler ve çok geçmeden aralarında derin bir huzursuzluk, kargaşa yayıldı.

Küfe aynı zamanda, Peygamber’in damadı Hz. Ali’nin yandaşları  Aleviler’in (Alids)  merkeziydi.  Hz. Ali, halife olduğu zaman  Küfe’yi başkent yapmış ve burada, tıpkı Peygamber gibi, tam anlamıyla adaleti uygulamış olduğundan dolayı,  destek için onu  ve ailesini arayan Arap olmayan halka merkez görünümü kazanmıştı.

Kuran’a ilişkin öğretilerin hoşgörü gösterdiği-temsil ettiği herşeyi ortadan kaldırmakla meşgul olan ahlaksız ve zorba Yezid’e karşı ikendilerine önderlik yapması için, Ali’nin yaşayan oğlu ve ardılı İmam Hüseyin’i çağıran Küfe halk oldu.

Yezid bütün Müslümanların görebildiği gibi, İslam devrimini ve onun adaletli bir toplum öngörüsünü baltalayarak,  geriye çeviren bir karşı-devrimciydi.

İmam Huseyin, doğallıkla Yezid’i, İslam dünyasını yönetecek bir halife olarak kabul etmeyi reddetti. O, İslam dünyasının ruhuna karşı harekete geçen, kardeşi İmam Hasan ile Muaviye arasında yapılan andlaşmaya, yani  Muaviye’nın ölümünden sonra Halifeliğin halka (halkın arzusuna) bırakılacağı maddesine aykırı hareket eden bir  gasıpçı, bir zorba olarak gördü Yezid’i. İşte bunun için İmam Hüseyin, Yezid’e karşı mücadelelerinde Küfe halkına önderlik etmeye razı oldu

Olayların bu biçime dönüşüne öfkelenen Yezid, Küfe’nin sevilen valisini alarak, yerine İbn-i Ziyad adında zalim birini atadı.  İmam Hüseyin’i Küfe yolundayken  kuşatıp, ya onu zorla teslim alması ya da öldürmesi için askeri birlikler gönderdi. İmam ve yanındakiler Kerbala’da kuşatıldı ve üç gün(?) boyunca sudan ve yiyecekten yoksun bırakıldılar. Hicretin 61.yılında Muharrem’in onuncu günü  İmam ve 72 yandaşı Yezid’in kuvvetleri tarafından katledilmişlerdi.

Hüseyin, İslam devriminin ana ilkeleri olan  adalet ve eşitliği savunurken yaşamını verdi. O, İslamın ilk ve en büyük şehididir, Şehid-i Azam’dır Hüseyin.  Müslümanlar  1400 yıldır, her  Muharrem ayında, onun yiğitlik ve dürüstlüğünü-adalet düşüncesini anarak, takdir ve övgülerini sunmaktadırlar.

İngilizceden çeviren: İsmail Kaygusuz,

Londra  2005


* Hindistan’da yaşayan, günümüz Fatımi-Mustali İsmailileri Davudi Bohraların dai'ler ailesinden bir Şeyh'in oğlu olan Dr. Asghar Ali Engineer din, politika ve felsefe alanında çok iyi yetişmiş ve İslam ülkelerinde tanınan ilerici bir demokrat aydındır. İslam tarihi, dinsel felsefe ve inançlar, siyaset üzerinde kırktan fazla kitap yazmıştır. Davudi Bohra’ların inançsal önderi (Dai al-Mutlak) ve onun keyfi yönetimine karşı mücadele vermekte olan Progressive Davoodi Bohras adı altında reformcu bir hareketin kurucusu ve genel sekreteridir. Onun “A Martyr in the Cause of Justice” başlıklı bu kısa yazısı,  www.dawoodi-bohras.com web sitesinden indirerek türkçeleştirdim.İ.K.