İsmail Kaygusuz
Şu anda elimizde sağlam kalmış, okunabilen altı Padişah Fermanı bulunmaktadır. Önce
Fermanların sırasıyla tarihi ve hangi padişaha ait olduklarını görelim:
1.Ferman: 1592 (III. Murat, 1574-1595),
2.Ferman: 1642 (İbrahim bin Ahmed, 1640 -1648),
3.Ferman: 1693 (II. Ahmet 1691-1695),
4.Ferman: 1694 (II. Ahmet 1691-1695),
5.Ferman:1722 (III. Ahmed 1703-1730),
6.Ferman: 1770 (III. Mustafa, 1757/1774)
Padişah fermanlarının hiyerarşik olarak muhatabı köyün bağlı bulunduğu Arabkir kadısıdır. Sadece 5.fermanda Arapkir kadısıyla birlikte Çemişgezek kadısına da hitap edilmekte. Fermanlarda karye-yi Oner, veya Oner’le birlikte mezra-yı Şeyh Çayırı’dan adları verilen kişilerin vakıf arazisi üzerindeki kullanım hakları veya vergilerle ilgili baskı, arazi işgali ve haksızlıklara ilişkin Dersaadet’e yapmış oldukları şikâyetleri içeren verilen yanıtlar niteliğindedir. Padişah’tan gelen buyruklar, dönem kadısının davaya el koyup şikâyetçi kişilerin lehine verilen hükmün derhal uygulanması yönündedir. Fermanların dikkat çeken bir özelliği, altında geldiği devlet başkentinin adının Konstantiniye veya Mahrusa-yi (büyük şehir) Konstantiniye olarak yazılmasıdır. Taşra Osmanlı bürokrasisi bu uygulamayı herzaman gerçekleştirmiş midir, bilemiyoruz. Bazı fermanlar da vakıf arazisinin mütevellisi kullanıcılarının almış oldukları berat-ı hakani, yani tuğralı Sultanlık beratlarının her yıl ya da yeni tahta çıkan her padişahın yenilenmesi biçimindedir ki II. Ahmet’in fermanı bu özelliği taşıyor. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanında 1224 yılıda Şeyh Hasan Oner’e zaviye vakfı olarak verilmiş olan arazinin sınırlarının genişletilmiş olduğu da anlaşılıyor. Selçuklu vakıfnamesinde bulunmayan semtlerden bugün Çayır dediğimiz semtte Zaviye vakıf arazisi içinde ne zaman kurulduğunu bilmediğimiz Şeyh Çayırı Mezrası vardır. Fermanların kapsadığı yaklaşık iki yüzyıllık zaman dilimini düşünürsek; dört fermanın başında “mezra-yı Şeyh Çayırı ma On-er, yani Oner’le beraber Şeyh Çayırı Mezrası” geçmesinden, mezranın 16.yüzyıldan çok önce kurulduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlılar’ın Selçuklu kurumlarını, özellikle zaviye vakıflarını aynen yaşattıklarını biliyoruz. Vakıfname’de belirtilen “Beyân olunan mülklerin cümlesini Şeyh Hasan Oner içün hak kıldı ve mülk kıldı ve elinde kıldı ve tasarrufu altında kıldı ve bu vakfın cemi’-i yerleri ONER dedikleri köyde vâkidir... Ve meşhûr zaviye ev [ kafına kayd? ] olunmuştur . ’’ ONER Z AVİYESİ’’ dimekle meşhurdur.Ve bu tevliyeti ve görüp gözetmesini ve emr-i vakfı tahsil etmesini kıldım. Şeyh Hasan Oner içün ve evlât ve evlâd-ı evlâdı içün kıldım ve bu vakf-ı mezbûrun şartı tağyir olunmaz ve aslı tebdil olunmaz” şer’i hükümlerine Osmanlı padişahları aynen uymuş. Zaman zaman bazı değişikliklere rağmen, genelde zaviye vakıf arazisinde yaşayanlar vergiden muaftı ve tımar ve zeamet arazisinde olduğu gibi asker yetiştirmesi de söz konusu değildi. Ancak bir sefer sırasında o bölgeden geçtiğinde vakfın bütün geliri ordunun ermine verilmesi zorunluğu vardı. Nitekim Oner Zaviye vakfı’nın verildiği tarihten henüz 3 yıl sonra böyle bir olayın varolduğu söylencelerle günümüze değin gelmiştir. Şimdi Fermanların kısaca içeriğinden sözederek bunların ne anlama geldiğini göstermeye ve Onar köyünün 16.17.ve 18.yüzyıllardaki konumuna ait edindiğimiz bilgileri sunmaya çalışacağım.
a.1592 tarihli III. Murat fermanında; Oner mezrasından Şeyh Ahmet, Şeyh Ali ve Şeyh Mehemmed Padişah’a dilekçe yazıp, her yıl yüz akçe vererek ziraat ve çiftçilik yaptıklarına dair ellerinde çok sayıda saltanat evrakı ve emri şerif (Padişah buyruğu) bulunuduğunu, buna rağmen silahtar Kurk adında bir kimsenin burasını kendi timar arazisinin parçası sayarak ellerinden almak istediğini belirtir. Padişah, olayın araştırılıp, eğer öyleyse buna engel olunmasını buyurur.
Fermanın metninden anlaşılıyor ki, Onar köyü sakinleri 16.yüzyılda zaviye vakıf arazisi dışında devlet arazisini de kiralayarak işlemektedir.
- 1642 tarihli Sultan İbrahim fermanında; Oner kariyesinde/köyünde Mustafa oğlu Seyit Osman Padişah’a yazdığı arzuhalde, bir vakıf mezrasında oturduğu ve elindeki seyyidlik şeceresi ve hüccet-i şeriyelerden sözedip, yeni vergi defterinde adı olmadığı ve elindeki bu belgelere rağmen, mültezimlerin kendisinden avarız ve diğer (ayni) vergiler talep ettiklerinden şikâyetçi olmuş. Verilen yanıtta bunun araştırıldığını ve devlet hazinesinde saklanan mevkufat defterinde, yani vakıf kayıtları defterinde, adı geçen köyde sadece altı nefer buçuk avarızhanesi olduğu, yani altı vergi(birlikleri) mükellefi evli erkeğin ve bir de buçuk sayılan kadının (belki kocası ölmüş dul?) yaşadığı yedi evden vergi alındığı görülmüş. Seyid Osman bin Mustafa’nın adına rastlanmadığı belirtilerek rahatsız edilmemesi buyurulur. Bu fermandan anlaşılıyor ki, Zaviye vakfı arazisini kullananlar vergi vermemektedir. Bunların dışında miri araziyi işleyen yedi hane bulunmaktadır köyde. Acaba bunlar vakıf arazisi yetmediği için devlet arazisi kiralamış seyyid soylu Şeyh Hasan evlatları mıdır yoksa dışarıdan getirilip yerleştirilmiş aileler midir? Bunu bilemimiyoruz. Ayrıca bu ferman bize Şeyh Hasan Onar Ocağına mensup dedelerin ellerinde Ehlibeyt soyundan geldiklerini gösteren seyyidlik şeceresi ve onu onaylayan Osmanlı yönetiminin (şer’î) belgeleri bulunmaktaydı.
c.1693 ve 1694 tarihli Sultan II.Ahmet fermanları da, “Arabkir kazasında mezra-yı Şeyh Çayırı ma Oner dimekle maruf vakfı mezra’ya senevi üçyüz akçe vererek” arazisinin Padişah’ın mührüyle kullanım hakkını önceden almış olan Mehmed Hasan, Osman ve Mahmud adlı kimseler Sultan II.Ahmet’in tahta çıkışının 3.ve 4.yıllarında aynı bedelle kullanma hakkı belgesini onaylandığı ve beratlarını aldıklarına dairdir. Herhangibir kimse tarafından rahatsızlık verilmemesi buyurulmaktadır. Öyle sanıyoruz ki, bir önceki fermanda olduğu gibi bu hakkı almış olanlar, Şeyh Hasan Onar evlatlarının kendi aralarında seçtikleri, Zaviye vakfını yönetebilecek mütevelli dediğimiz yetkin kişilerdi. Onları temsilci olarak başkente gönderip resmiyeti sağlıyorlardı. Yoksa bu ocağa mensup aileler ve kendilerine bağlı talipler-dervişler vakfın toprağını ortaklaşa işliyor, çiftini sürüyor ziraatını yaparak üretip üleşiyordu. Zaten zaviye inanç ve tarikat kurumu olarak aş ve işhaneleri ve toplu ibadet ettikleri cemhaneleri olan bir yapılar kompleksidir. 16.yüzyılın ortalarında Osmanlı imparatorluğunda 1100 zaviye vakfı bulunduğunu tarihçi Halil İnancık yazmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu gayri-Sünni, bâtıni inançlı yani Alevi-Bektaşi zaviyeleridir ki, elimizdeki vakıfnamesi ve fiziki varlığıyla yaşayan Cemhane’siyle/ Cemevi’yle, bunların en eskilerinden biri olarak Onar zaviyesi karşımıza çıkmaktadır.
- 1722 tarihli Sultan III.Ahmet’in Arabkir ve Çemişgezek kadılarına hitaben yazdığı bu fermanda Şeyh Çayırı evladından Halil ve İsmail adları geçmektedir ki, büyük olasılıkla ferman metnini hazırlayan kâtip arzuhaldeki Şeyh Hasan’ı yanlış okumuş (cim ve khı harflerinin benzerliğindendolayı). Bu kişilerin şikâyetleri şöyle belirtiliyor:
“Halil ve İsmail nam kimesneler dersaadetime (başkentime) arzuhal idüb Arabkir kazasında vaki (bulunan) Şeyh Çayırı ma’ On-er mezrası dimekle maruf (bilinen) mutasarrıf oldukları (kullandıkları) malume’l-hudud (sınırları bilinen) yerlerinde defterde maktu’ kayd (bedeli kayıt) olmağla öşr-i meadin maktuları (maden vergisi bedellerini) sahib-i arazi olan Arabkir ve Çemişgezek eminlerine virdükleri (halde) … mezburlar (yani sultan temsilcisi maliye görevlisi sözü edilen Eminler) kanaat itmeyüb hilaf-ı kanun (kanuna aykırı hareket) ve defter-i ziyade taleb ve dört beş seneden berü beşer altışar bin akçeleri olub ziyade gadr ve teaddi (fazlasıyla zulüm ve zorbalık) eyledükleri bildirüb”dür. Padişah kadılardan, defterleri inceleyerek bu tür zorbalıklara engel olunmasını buyurmaktadır.
Görüldüğü gibi 18.yyın ilk çeyreğine ait olan bu fermanda artık zaviye vakıf arazisinden sözedilmiyor. Çünkü araziye devlet el koymuş kullananlar da artık vergi mükellefidirler. El konulan arazi, Padişah tarafından Arabkir ve Çemişgezek’te oturan iki kişi Emin tayin edilerek onları sahib-i arazi yapmıştır. Kısacası her yıl Dersaadete ödeyeceği belli bir bedel karşılığında verilmiştir.
- 1770 tarihli baş kısmı tamamıyla yırtık Sultan III. Mustafa mühürlü ferman da ödenecek vergilerle ilgili. Arzuhali götüren köy sakinlerinin adlarını yırtık olan baş kısımda bulunduğundan bilemiyoruz. “aşair-i şeriye (şeri vergiler) ve avarız-ı seferiye (savaş zamanında alınan vergiler) vesair emr-i şerif ile vaki tekalifinden (vergilerinden) tahammüllerine göre hisselerine düşeni eda eylemeleri”ni ve köy zabitinin, daha fazla isteyerek, meşakkat çıkarmamaları, rencide etmemeleri buyrulmakta...
ALTI PADİŞAH FERMANININ Dr. VURAL GENÇ TARAFINDAN DÜZENLENEN TAM TÜRKÇE ÇEVİRİYAZILARI
1 No.lu Ferman
Kıdvetü’l-kuzzat ve’l-hükkam (hâkimler ve kadılar kadısı) maden-i fazl ve’l-kelam (fazilet ve söz madeni) Mevlana Arabkir kadısı zide fazlu-hu (Allah onun faziletini artırsın) bu tevki-i refi-i hümayun (bu kutlu ve yüce ferman) vasıl olucak malum ola ki haliya (şimdi) dergah-ı muallama (yüce dergahıma) arz gönderüb mezra-i On-er Şeyh Ahmed ve Şeyh Ali ve Şeyh Mehemmed gelüb biz kimesneye yazılur Abdullah oğlu olmayub her sene miriye (devlet arazisi) ber-vech-i maktu (kullanım alanından düşmüş) durur yüz akçe virüb ziraat ve hiraset (çiftçilik) ittügümüz hasıldan şimdiye degin maktu’umuzdan ziyade nesne taleb olunmayub ve bu babda ellerimizde müteaddid suret-i hakani (saltanat evrakı) ve emr-i şerif dahi olub üslub-ı mezbur üzere (eski usule göre) mutasarrıf iken hala dergah-ı ali silahdarlarından Kurk nam kimesne (Kurk adlı kimse) tımarı kabul ittügü istima (duymak) olunmağın elimizde olan suret-i defter-i hakani ve evamir-i şerif mucibince (şerefli emirler gereğince) amel olunub kimesne dahl u taarruz eylememek babında inayet-i rica eyledükleri i’lam (bildirme) eylemeğin husus-ı mezbur sene elf-i şabanu’l-muazzamın (1000 yılının şaban ayı) yirmi birinci güni arz olundukta üslub-ı sabık üzere (eski üslub) ve defter-i cedid-i hakani mucibince amel olunub bunlar ki vech-i meşruhum (açıkladığım gibi) üzere tasarruflarından olan yerlerine dahl ü tecavüz olunmaya deyü emr idüb buyurdum ki hükm-i şerifim vardukta bu babda olan emrim mucibince amel idüb göresüz kaziye-yi ilam (bildirilen mesele) olduğu gibi ide üslub-ı sabık üzere ve defter-i cedid-i hakani mucibince amel eyleyüb bunlar ki vech-i meşruhum üzere (açıkladığım gibi) tasarruflarında olan yerlerine aherden (ötekilerden) kimesne hilaf-ı defter ve dahl ü tecavüz ittirmeyüb husus-ı mezbur içün tekrar kapuma gelmelük eylemiyesüz şöyle bilesüz ve ba’de’l-nazar (göz attıktan sonra) bu hükm-i hümayun-ı mezkur ki (bahsi geçen bu kutlu ferman) ellerinde ifa idüb alamet-i şerife itimad kılasuz.
Tahriren fi yevmu hamse ve ışrin es-sene şabanu’l-muazzam elf 1000/1592 (III.Murat, 1574/1595) Mahrusa-yı Kostantiniyye
2 No’lu Ferman
Kaza-yı mezburda (adı geçen kazada ) vaki (bulunan) On-er nam karye (On-er adındaki köy) sakinlerinden Seyyid Osman bin Mustafa nam kimesne (adlı kimse ) han-ı dersaadet (padişah) arzuhalinde vakfe-i mezrada sakin olub seyyidandan olduğu elimde şecere ve hüccet-i şeriyyeler (şeri şecere) olmağla muharrer (yazılmış) cedid murasa-i damğalık avarızhanesine (yeni avarız vergisi) kayd u tahrir olmamış iken elimde olan hüccet-i şeriyyeye muhalif bazı tekalif (teklifler) talebi ile rencide ve remide (incitici davranma) iderler deyü bildürüb menni babında emr-i şerifim rica eyledüğü ecelden hazine-i amireden mahfuz olan (korunmuş) mevkufat defterine (vakf kayıtları defteri) nazar olundukta muharrer karye-yi mezburda (adı geçen köyde) altı nefer buçuk avarızhanesi olmak üzere kayd u tahrir idüb lakin mezbur (adı geçen) Osman bin Mustafa zikrolunan haneye dahil olmağın rencide olmamak emrim olmuştur buyurdum ki hükm vardukta ol babda sadır olan (çıkan) emrim üzerine amel idüp dahi göresüz mezbur (adı geçen zat) hinn-i tahrirde (yazılma esnasında) karye-yi mezbure (adı geçen köy) avarızhanesine kayd u tahrir olunmuş degil iken han elinde olan hüccet-i şeriyyeye muhalif ve tahrir-i cedide (yeni yazılmış emirlere) mugayyir (aykırı) avarız ve sair tekalif (vergiler) ile rencide ve reside eyledikleri vaki ise men ve def idüb mezbur(adı geçenin) elinde olan şecere ve hüccet-i şeriyyeye muhalif ve tahrir-i cedide mugayyir rencide ve reside ittirmeyüb husus-ı mezbur içün şikayet olunmaluk eylemiyesüz ve şöyle bilesüz ve bade’l-nazar (baktıktan sonra) hükm-i hümayunum (kutlu emrim) mezbur ki ellerinde ifa idüb alamet-i şerife itmad kılasız.
Tahriren fi yevmu sitte ve ışrin şehri rebiü’l-evvel es-sene hamse ve hamsin ve elf Kostantiniyye 1055-1642 (İbrahim bin Ahmed, 9 Şubat 1640 : 8 Ağustos 1648)
3 No’lu Ferman
Arabkir kazasında vaki (bulunan) mezra-yı Şeyh Çayırı ma On-er dimekle maruf (bilinen) vakf-ı mezraya senevi üç yüz akçe ile ber-vech-i iştiraka (kullanmaya katılma hakkına) mutasarrıf olan iş bu rafi-i tevki-i refiü’l-şan-ı şehriyari (yüce şanlı padişahın yüce mührüyle) Mehmed Hasan ve Osman ve Mahmud nam kimesneler (adlı kimseler) bi’l-fiil berat-ı şerifle (şerefli beratımla)mutasarrıf olub lakin şecere-i ali şecere-i osmani mülkde cülus-ı humayun-ı saadet-makrunum (ülkedeki saadet sonlu tahta çıkmışlığım) vaki olmağla (gerçekleşmeyle) dersaadette (başkentte) müceddeden (yeniden) berat-ı şerifim virilmek babında yedlerinde (ellerinde) olan berat-ı atika (eski buyruk) mucebince (gereğince) üzerlerinde yarlık ism-i mütevellisini yeddine (eline) teslim olmak üzere sadaka idüb (tasdik edip) bu berat-ı hümayunu (kutlu beratı) virdüm ve buyurdum ki varub mezburlar (adı geçen kimseler) bade’l-yevm (bugünden sonra) ber-vech-i iştiraka (kullanmaya katılmaya) zikrolunan vakfe-i mezraya ke-ma-kane (gereği gibi) üslub-ı sabıka üzere (önceki üslupta) mutasarrıflar olub vakfın ruhı ve benüm devam-ı ömr-i humayunum (kutlu olan hayatımın devamı) içün duaya müdavemet göstere (devam ede) ol babda (o konuda) dergahımdan bir ferd mani ve müzahim (engel ve zahmet etmeyip) olmayub asla dahl u taarruz kılmıyalar şöyle bilüb alamet-i şerife itimat kılalar.
Tahriren fi evailu şehri şehru cumade’l-uhra es-sene seba’ ve mie ve elf
Kostantiniye 1107-1693, (II. Ahmet: 22 Haziran 1691 6 Şubat 1695)
4 No’lu Ferman
Arabkir kazasında vaki (bulunan) mezra-yı Şeyh Çayırı ma On-er dimekle maruf (bilinen) vakf-ı mezraya senevi üç yüz akçe ile ber-vech-i iştiraka (kullanmaya katılma hakkına) mutasarrıf olan iş bu rafi-i tevki-i refiü’l-şan-ı şehriyari (yüce şanlı padişahın yüce mührüyle) Mehmed Hasan ve Osman ve Mahmud nam kimesneler (adlı kimseler) bi’l-fiil berat-ı şerifle mutasarrıf olub (şerefli beratımla) mülkde cülus-ı humayun-ı saadet-makrunum (ülkedeki saadet sonlu tahta çıkmışlığım) vaki olmağla (gerçekleşmeyle) dersaadette (başkentte) müceddeden (yeniden) berat-ı şerifim virilmek babında yedlerinde (ellerinde) olan beratları mucebince (gereğince) üzerlerinde ise sadaka idüb (tasdik edip) bu berat-ı sâdât-ayatı (seyyidliğin delili berat) virdüm ve buyurdum ki varub mezburlar (adı geçen kimseler) ke-ma-kane (gereği gibi) ber-vech-i iştiraka (kullanmaya katılmaya) zikrolunan vakfe-i mezraya üslub-ı sabıka üzere (önceki üslupta) mutasarrıflar olub vakfın ruhı ve benüm devam-ı ömr-i humayun-efzunum (kutlu olan hayatımın devamı) içün duaya müdavemet göstere (devam ede) ol babda (o konuda) bi ferd mani ve müzahim (engel ve zahmet etmeyip) dahl u taarruz kılmıyalar şöyle bilüb alamet-i şerife itimat kılalar.
Tahriren fi’l-yevmu’l-sadide ve aşere şehru cumade’l-uhra es-sene seman ve mie ve elf
Kostantiniye 1108-1694 (II. Ahmet: 22 Haziran 1691 : 6 Şubat 1695)
5 No’lu Ferman
Kıdvetü’l-kuzzat ve’l-hükkam (hakimler ve kadılar kadısı) maden-i fazl ve’l-kelam (fazilet ve söz madeni) Arabkir ve Çemişgezek kadıları zide fazlu-huma (Allah o ikisinin faziletini artırsın) bu tevki-i refi-i hümayun (bu kutlu ve yüce ferman) vasıl olucak malum ola ki Şeyh Çayırı evladından? Halil ve İsmail nam kimesneler dersaadetime (başkentime) arzuhal idüb Arabkir kazasında vaki (bulunan) Şeyh Çayırı ma’ On-er mezrası dimekle maruf (bilinen) mutasarrıf oldukları malume’l-hudud (sınırları bilinen) yerlerinde defterde maktu’ kayd (silinmiş kayıt) olmağla öşr-i meadin maktuları (maden vergileri ) sahib-i arazi olan Arabkir ve Çemişgezek eminlerine virüb ……(bu kısım eksik) mezburlar (adı geçenler) kanaat itmeyüb hilaf-ı kanun (kanuna aykırı hareket) ve defter-i ziyade taleb ve dört beş seneden berü beşer altışar bin akçeleri olub ziyade gadr ve teaddi (fazlasıyla zulüm ve zorbalık) eyledükleri bildürüb hilaf-ı defter-i hakani (saltanat defterine aykırı hareket) ve mugayir-i karih-i teaddileri (aykırı olan zorbalıkları) men olunmak babında emrim olmuştur buyurdum ki vusul buldukta bu babda sadır olan (çıkan-yayınlanan) emrim üzerine amel dahi husus-ı mezbur (bahsi geçen husus) temam-ı müteayyir ve dergah-ı muallamdan )yüce dergahımdan) ihrac olunmuş mühürlü sahih suret defter-i cedid-i hakani (yeni saltanat defteri) taleb idüb göresüz zikrolunana arazi defterde maktu (değeri biçili) kaydolunmuş ise sahib eyledükleri terekelerinden öşr-i meadin maktuları virdüklerinden (maden vergileri) sonra mezbureden (bahsi geçenlerden) ziyade talebiyle (fazlasını isteyerek) bunları teaddi ve rencide (incitme) ittirmeyüb men ve def eyliyesüz min ba’d (bundan sonra) kanun ve deftere ve kadime ve emr-i hümayunuma (kutlu emrime) mugayir (aykırı) iş ettirmeyüb husus-ı mezbur (bahsi geçen husus) içün bir dahi emrim varmakluk eylemiyesüz ve şöyle bilüb alamet-i şerife itimad kılasız.
Tahriren fi evahir-i cumade’l-ula es-sene erba’a ve selasin ve mi’e ve elf 1134-1722(III. Ahmed: 22 Ağustos 1703-1730)
Mahrusa-yı Kostantiniyye
6 No’lu Ferman
(baş tarafıyırtılmış)... eyledüklerine İstambul nükebasından (nakibler) yedlerinde (ellerinde) maculeye hüccet ve temessükleri (kulanma hakkını gösteren belge) var ise aşair-i şeriye (şeri vergiler) ve avarız-ı seferiye (savaş zamanında alınan vergiler) vesair emr-i şerif ile vaki tekalifinden (vergilerinden) tahammüllerine göre hisselerine düşeni eda eylediklerinden ( ödediklerinden) sonra karye-yi mezbure (adı geçen köy) zabitine hilaf-ı kanun (kanuna aykırı hareket) …….(bu kısım eksik) ve ehl-i örf taliası taraflarından bi-la emr-i emr-i şerif (yüce emir olmaksızın) tekalif-i meşakk (meşakkatli olan vergiler) talebi ile bunları teaddi ve rencide (baskı ve zulüm) ittirmeyüb min ba’d (bundan sonra) kanuna ve emr-i hümayunuma (kutlu emrime) muhalif kimesneye iş ettirmeyüb bu husus içün bir dahi emrin varmalu eylemiyesüz, şöyle bilüb alamet-i şerife itimad kılasız.
Tahriren fi evasıt-ı şehru Rebiü’l-evvel es-sene selase ve semanin ve mi’e ve elf 1183-1770
(III. Mustafa, 1757/1774) Mahrusa-yı Kostantiniye
YENİ BULUNAN BELGELERDE ONAR KÖYÜNE İLİŞKİN BİLGİLER
Başbakanlık arşivi 64 numaralı 1518 yılı Arapgir’e ait ilk tahrir defterinde Şeyh Çayırı Mezrası ma Oner (Onar’la birlikte Şeyh Çayırı Mezrası) VİRANE (yıkılmış,terkedilmiş) olarak gösterilmekte. Bu gösteriyor ki, 1514 Çaldıran savaşı öncesi ve sonrası Yavuz Selim’in “Kızılbaş kırımı ve sürgünü” siyaseti uygulanmış; bu yerleşim birimi yakılıp yıkılarak viraneye dönüşmüş. Oysa aynı tarihte hemen yakınındaki Ağcemağara/Tutağacı mezr.sında 6 hane vergi mükellefi ve 2 bekârın varlığı, sakinlerinin Kızılbaş olmadığı ya da dönmüş oldukları anlaşılıyor.
1523 tarihli tahrir defterinde sadece Vakf-ı şeyh-i Şeyh Çayırı adı geçiyor. Anlaşılıyor ki sürgünden dönüş başlamış ve Vakıfname gösterilerek köylerine yeniden yerleşmişler.
Bu tarihte Tutağacı Mezrası’nda 16 hane ve 13 bekâr bulunuyor. Uridik’te ise 20 hane, 13 bekâr..
1569 tarihli defterde Ber vech-i maktu der yed-i Derviş Yakub ve Hüseyin biraderan’an veladan-ı Şeyh Hasan Oner. Hasıl: 400 yazılıdır. Hasılatın 400 (..) olduğu vakıf arazisini, Şeyh Hasan Onar evlatlarından Derviş Yakup ve derviş Hüseyin belirli bir bedel karşılığı (mütevelli olarak?) ellerinde bulundurdukları görülüyor. Bu tarihte Tutağacı mezrasında 20 hane vergi mükellefi ve 8 bekâr görülüyor.
1643’de Aragir’in 144 köyü ve 8 mezrası vardı. Köy ve mezraların vergi hanesi listesinde Onar köyünde 6 hane vergi mükellefi gösterilmekte. Tutağacı’nda yok. Uritik’te sadece 3 hane bulunmakta.
1798 yılı tahrir defterinde Onar köyü ve Şeyhçayırı Mezrası’nda hane sayısı: 63, Erkek Nüfus : 198 idi ve erkek nüfusun adlarıyla birlikte yaşları da liste halinde verilmiştir. Yerleşimin ortalama nüfusu kadın ve kızlarla birlikte 396 olmalıdır.
1643 yılı avarız(vergi mükellefi) hane listesinde vergiden muaf Dedeler:
Hasan oğlu Mehmet Dede
Pirzade Şeyh Bahşayiş
Mehmet oğlu Ahmet Dede
Veli oğlu Uğurlu Dede
Mustafa oğlu İbrahim Dede
(1642 tarihli Sultan İbrahim Fermanında geçen Mustafa oğlu Seyid Osman bu sonuncu Dede olmalı. Öyle anlaşılıyor ki, resmiyette takıye yapılarak Seyid Osman kullanılmış.)
(Bu bilgiler, Dr. Vural Genç’in Henüz Basılmamış Arapgir Üzerinde Geniş Kapsamlı Çalışması’ndan alınmıştır.)
1831 yılı İlk Nüfus Sayımında Nüfus İcmal Defteri’ndeki Onar köyü:
Hane sayısı : 81
Yetişkin orta yaşlı erkek (Tüvana) : 68
Çocuk (Sıbyan) : 76
Yaşlı erkek (Musin) : 40
Askerlik çağındaki genç erkek (Nizamiye) : 13
Dışarıda bulunan, gurbetçi erkek (mahall-i ahir) : 36
D : 1
Toplam : 234 Kadın ve kızlarla birlikte ortalama nüfus 468 olmalıdır.
(Başbakanlık Arşivi, D.CRD, Genel : 40721, Özel: 845’den aktaran Ahmet Aksın ve
Erdal Karakaş, “19. Yüzyıl Nüfus İcmal Defterinde Arapgir”, FÜ Sosyal bilimler Dergisi)