İsmail Kaygusuz
Dr., İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Görevlisi
Giriş ve Yöre Tanımlaması
Onar Köyü’nün güney batısına düşen arazisinin Şeyh Çayırı semtinden doğu yönüne doğru uzanan, Selamlı köyü sınırları içindeki Selamlı’nın Ağtepe’yi-ki burasının bir höyük olduğunu düşünüyoruz- içine alan Kahrimanoğlu, Ada, Adanın Say, Koyun Yatağı ve Selamlı Yeri adlarıyla anılan semtlerde
Resim 1: Kahrimanoğlu’dan Ağtepe’ye uzanan antik yerleşim alanı (Foto: İ. Kaygusuz)
neolitik obsidiyen kesici aletler, püskürük lav taşlarından ezgi taşları, çekiç başları, ağırşaklar vs. bulunduğunu ve Adanın Say’daki prehistorik kutsal alan sunu çanaklarının insitu varlığını bir makalemizde belirtmiştik.[1] Bu yörede 80’li yıllardaki araştırmalarımızda bol miktarda Hellenistik ve Roma dönemi keramiklerine de rastlamıştık. Yaklaşık 3 km uzunluğunda 1-1,5 km genişliğinde, güneyi tatlı meyilli bir platoya yaslı doğuya doğru uzanan, içinden Şeyh Çayırı’nın kaynak sularından oluşan bir derenin geçtiği antik yerleşim alanının
Resim 2: Antik alanın farklı görünümü (Foto: İ. Kaygusuz)
Onar arazisiyle Selamlı köyü sınırındaki bölümünde mezarlık alanı (nekropolis) bulunduğu anlaşılmaktadır.
Resim 3: Hellenistik mezarlık (nekropolis) alanı; ağaçlıklı orta bölüm. (Foto: İ. Kaygusuz)
Bu ağaçlık alandaki tarlalarda yer yer çağıl yığıntıları ve yükseltilerin varlığı definecilerin dikkatlerinden kaçmamış birkaç yeri kazmış bulunmaktadırlar.
Resim 4: Buluntuların ele geçirildiği kazılıp kapatılmış mezar kalıntısı (Foto: İ. Kaygusuz)
Zaten alanın kuzey doğusunda yükselen Ağtepe’in tam tepe noktasında 80’li yılların başında iki odalı bir tonozlu mezar anıtını açıp tahrip etmişlerdi defineciler. Ayrıca bu geniş antik yerleşmenin güney yamacının düzleştiği doğu ucundaki Maksutziyareti ve Balkayası kayalıklarında bulunan, Onar köyünün önündeki Roma dönemi kaya mezarlarından farklı stilde oyulmuş kaya mezar odaları da yer yer kazılarak büyük çapta tahrip edilmiş durumdadır.
Resim 5: Maksutziyareti’ndeki büyük mağaranı girişi (Foto: İ. Kaygusuz)
Resim 5a: Definecilerin motorlu matkapla delmeye çalışarak tahrip ettikleri mağaranın duvarı (Foto: İ. Kaygusuz)
Resim 5b:Maksutziyareti mağarasının iç görünümünden bir detay (Foto: İ.Kaygusuz)
Resim 5c: Maksutziyareti yanındaki Balkayası’nda üç kaya mezarının uzaktan görünüşü (Foto: Nida Karaca)
Buradaki yerleşmenin de tıpkı Onar’daki gibi prehistorik dönemlerden bu yana bütün tarihsel çağları yaşadığı anlaşılıyor. Öyle ki, Onar Zaviyesi’ne gönderilmiş 16.17.yüzyıl Padişah fermanlarında Onar köyünün Şeyh Çayırı Mezrası’ndan sözedilmektedir.
Sözü edilen mezarlık alanının Hellenistik döneme ait olduğunu burada ele geçen buluntular göstermektedir. Böyle olunca, olasıyla yüksek düzeyde bir Hellenistik yerleşmenin varlığı söz konusudur ve Maksutziyareti ve Balkayası’ndaki kaya mezarları da bu yerleşmeye ait olmalıdır.
Buluntuların Öyküsü
Onar köyünün eski muhtarlarından Cumali Mehmet Arslan’ın oğlu Erdal Arslan 2018 Mart’ının sonlarında birgün Maksutziyaretinin Başı’ndaki tarlasına giderken, yukarıda tarif ettiğimiz iki köyün (Onar ile Selamlı) sınırındaki Selamlı köyünden bir kişinin tarlasında yeni kazılmış hafif bir çukurluk görür. Ancak çukur kazıldıktan sonra düzleştirilmiştir.
Resim 4: Buluntuların ele geçirildiği kazılıp kapatılmış mezar kalıntısı (Foto: İ. Kaygusuz)
Elindeki sopasıyla toprağı karıştırmaya başlayınca ufakbir kafatası kemiğinin çevresinde bir yuvarlak tek küpe, 4 boncuk ve bir sikke bulur.
Resim 6 : Mezar buluntularının toplu fotografı (Foto: Nida Karaca)
Sevinçle sopası ve elleriyle biraz daha toprağı eşelerse de başka birşey göremez. Bulduklarının üzerindeki toprağı özenle silip temizler ve bez mendilinin bir köşesine yerleştirdikten sonra katlayıp cebine koyar. Ne yazık ki, boncuklardan kırmızı renkli olanı düşüp kaybolmuş. Belli ki, burası defineciler tatrafından açılıp talan edilmiş bir kadının mezarıydı. Büyük olasıyla mezar gece açılmış kadın iskeletinin yanında bulunan diğer kolye, yüzük, küpe gibi ziynet eşyaları, belki gözyaşı ve koku şişeleri vs. alınıp, aceleyle mezar kapatılmış. Erdal’ın buldukları da, ya ellerinden düşürülmüş ya da göremedikleri parçalardı.
Üzerindeki yazıyı okuyamayınca, onun eski bir para olduğunu anlayan Erdal akşam bilgisayarının başına geçiyor. Google’dan antik paraları arayıp, bulduğu paranın üzerindeki yazı, figürler ve simgeleri tek tek karşılaştırmaya girişiyor. Saatlerce uğraşarak benzerlerini saptadıktan sonra, Kapadokya Krallarının parası olduğu kanısına varır. Elbette ki hangi kralın parası olduğunu anlayamazdı; sadece Dolar ya da Euro üzerinden para resimlerin altındaki en yüksek değere göre kafasında kazanacağı paranın (birkaç bin liranın) hesabını yapar. Ama nasıl ve kime satıp kazanacaktı bu parayı? Çiftçilikle zaten zorbela geçindikleri için, paraya herzaman gereksinimleri vardı...
Aradan birkaç gün geçince, köyde iyi konuştuğu, sıkça akıl danıştığı ve kendisinden 10 yaş kadar büyük dostu Nida’ya koşar Erdal ve bulduğu paradan, (abartarak) 40-50 bin liralık değerinden sözeder. Köydeki en yakın komşum ve benimle sık ilişkisi bulunan; aynı zamanda kendine özgü bir fotoğrafçılık anlayışıyla yaratıcı detay fotografları çekip; özellikle durgun sulardaki ışık oyunları ve yağmur damlalarında yakaladığı görüntüleri makro çekimlerle görselleştirerek, ressamlar düzeyinde tablolar oluşturabilen Nida Karaca, kültürel ve tarihsel mirasımız eski eserler konusunda oldukça bilinçli ve bilgiliydi. Kimseye göstermek istemediği ilginç fotograflarına gösterdiğim samimi ilgi ve çeşitli konularda yaptığımız ciddi tartışmalar, onu bu konuda daha da bilemiş ve bilinç düzeyini yükseltmişti. İlk yaptığı iş, Erdal’ın sözünü ettiği buluntuların tek tek fotografını çekmek olur. Sonra onu, bana anlattığına göre şu sözlerle uyarır:
“Sakın bunlardan ve bulduğun yerden kimseye sözetme ve birilerine gösterip de satmaya kalkışma. Bunlar bizim kültürel mirasımız ve bölgemizin tarihini aydınlatacak çok önemli nesnel belgelerdir. Şu anda üzerinde bulundurman bile Eski Eserler Yasasına göre suçtur. (Beni kastederek), Hoca yakında gelecek önce ona gösterelim. O incelesin; belki köyün tarihiyle ilgili yazdığı makaleler gibi bunların tarihsel değerleri üzerine de bir yazı yazar. Hocayla birlikte götürür Malatya Müzesi’ne teslim edersiniz. Müze değerlendirme komisyonu sana ödeme yapacaktır mutlaka. Senin de adın tarihe geçer...”
Köye geldiğimde üçümüz buluştuk. Komşum daha önce çektiği fotoğrafları bana gösterdiğinden paranın hangi Kappadokya kralına ait olduğunu saptamıştım. Erdal Arslan’ın buluntuları çıkarıp masaya koyduğunda ve tam 2205 yıl önce yöremizde yaşayan insanların kullandığı bu süs eşyası ve paraya dokunduğumda duyduğum büyük heyecanı, fotografından paranın kesin tarihini ve hangi krala ait olduğunu saptadığımda doğrusu duymamıştım. Onlara buluntular ve para hakkında bilgi verrirken, bir yandan da bölgenin bir dönem tarihini aydınlatacak niteliğinden, dolayısıyla Kappadokya krallığından epeyce sözettim...
Birlikte vardığımız karar şu oldu: Ben birkaç gün içinde İngiltere’ye dönmek zorundaydım. İki aya kalmadan ikinci gelişime kadar Erdal buluntuları ‘gözü gibi saklayacak’ ve ne bunlardan ne de bulunduğu yerden kimseye sözedecekti. Bu arada ben de buluntuları tanıtıcı, tarihsel önemi ve yöremizin tarihine katkısı bağlamında bir yazı hazırlayacaktım. Köye döndüğümde Erdal’la birlikte onları müzeye götürecek[2] ve yetkilileri çağırıp, bu mezarlık alanında kurtarma kazısı için ikna etmeye çalışacaktık. Fotografçı ve çalışkan çiftçi komşum da tanığımızdı...
Mezar Buluntularının Açıklanması ve Tarihsel Değerlendirme
1.Tek Gümüş Küpe
Resim 7 : Tek gümüş küpe (Foto: Nida Karaca)
Ucu incelerek kulak deliğinden geçirildikten sonra öbür uçta tel bükülerek oluşturulmuş küçük deliğe takılabilen gümüş telden yapılma yuvarlak küpenin çapı: 3.6 cm, ağırlığı: 6 gr.
Küpeler; genellikle hilal biçimli, sandal biçimli ve sarmal sarkaçlı olarak 3çeşittir. Hilal küpeler ile sandal biçimi küpe süslemelerinde, Tanrıça Artemis’in özelliklerini yansıttığı görülür. Küpe süslemelerindeki bitkiler, tahıllar ve arı gövdeleri bu tanrıçayı yansıtır.[3]
Efes Artemision kazılarında altın ve elektrondan yapılmış hilal biçimli küpe örnekleri çok sayıda bulunmuştur. Hilal küpeler de kendi içlerinde üçe ayrılır. İlk grupta düz ve ince hilalin bir ucu incelerek devam eder ve kulak kancasını oluşturur. En basit hilal küpe biçimi ve aynı küpelerde hilalin bazen bir ucu bazen de iki ucu topuzludur. Üçüncü grup küpelerde hilal uçları topuzludur ve hilalin ortasında ayrıca bir çember süs bulunur. Hilal küpeler ince bir levhanın kıvrılmasıyla yapılmış süslemeleri ve çengeli sonradan eklenmiştir.
Hellenistik Dönem’de takılar imal eden üç merkez atelye vardır. Bunların ikisi Aleksandria ile Antiokhia’dır ve bu kentler aynı zamanda önemli kültür merkezleridir. Anadolu’da ise Lampsakos’tur ve önceki dönemde olduğu gibi merkez atelye konumunu Helenistik Dönem’de de korumuştur. Bu dönemde yeni motifler ortaya çıkmıştır; Herakles düğümü, İsis-Hathor motifi gibi aşkı, sevgiyi simgeleyen Aphrodite takılarda çok kullanılmıştır. Nar ve ayva Aphrodite’nin kutsal meyveleridir ve evlilikle ilişkilidirler. [4]
Bu bilgilerin ışığında küpemizi Ay tanrıçası Artemis’in simgesi hilal biçimli küpeler kategorisine sokabiliriz. Ancak küpe halkasından sarkan süs olarak, iki yanında tel bükülüp oluşturulmuş helezonik yapılanmanın ortasında ikiye bölünmüş görünümlü nar veya ayva simgesi bulunmaktadır.
Resim 7: Tek gümüş küpe (Foto: Nida Karaca)
Bu ikisi de aşk ve evlilik tanrıçası Aphrodite’nin kutsal meyvalarıdır; evlenen çiftlere ilk gece bu meyvalardan birinin yedirildiği bilinir. Küpeyi süsleyen iki kısma ayrılmış görünümü ise; aşk tanrıçasının bu kutsal meyvasının yarısını kocasının, yarısını da küpeyi takan kadının kendisinin yediğini simgelese gerektir. Görüldüğü gibi, küpenin sahibi bu dindar kadının iki koruyucu tanrıçası vardır: Artemis ve Aphrodite! Ve büyük olasılıkla küpe bölgeye en yakın olan Antiokhia (Antakya) atelyelerinin ürünüdür. Çelenkler, üst düzey kişiler içindi. Gösterişli altın takılar, lüks isteğindeki soylu ve zengin sınıf için imal ediliyordu. Sıradan halk ise gümüş ve tunç takılar kullanmıştır. Belli ki, bu mezar sahibi kadın da halktan biriydi.
- Üç Koyu Mavi Boncuk
Resim 8 : Buluntu boncuk parçaları (Foto : Nida Karaca)
Boncuk dizisinden yapılmış bir gerdanlıktan kalma, ikisi sağlam biri kırık üç lacivert renkli doğal cam; olasıyla değerli lacivert lapizlazuli taşı taklidi boncuk parçaları. Uçları hayvan başları ile biten zincir kolyeler dönemin takısı olup, renkli taşlarla bezenmiş geometrik montörlü parçaların birleştirilmesiyle üretilen bu kolye ve gerdanlıklar Geç Helenistik Dönem’de yaygınlaşıp Roma Dönemi’nde de devam etmektedir. Helenistik Dönem’de üç gerdanlık çeşidi görülüyor, boncukları sarkaçlı olanlar, boncukları sarkaçsız olanlar ve ince zincirlerdir. Bu üç boncuk parçasından kadının gerdanlığının biçimini ve hangi gerdanlık çeşidine girdiğini saptamak olası değildir.
- Bir IV. Ariarathes Eusebes (İ.Ö. 220-163) Gümüş Drakhmi’si
Resim 9 : Kral IV. Ariarathes Eusebes (İ.Ö. 220-163) gümüş tetradrahmi’si (Foto: Nida Karaca)
Resim 9a : Gümüş tetradrahmi’nin arka yüzü; IV. Arirathes’in 33. Saltanat yılı İ.Ö.188-187. (Foto: Nida Karaca)
Ön yüz: Başında tacıyla (diadem) kralın kısa kıvırcık saçlı gençlik portresi.
Arka yüzü: Ortada başındaki miğferiyle savaş tanrıçası Athena ayakta durmakta. Sağ elinde zafer Tanrıçası Nike heykelini tutuyor. Sol eliyle tuttuğu mızrağın sapını yere dayamış ve yanında kalkanı bulunmaktadır. Yunanca Kral sözcüğü (s-Basileus) mızrağın ucundan başlayıp Athena’nın sol yanını; kralın adı (s-Ariarathes) Nike’nin kanadının altından itibaren Tanrıçanın sağını kapatıyor. Kralın dindarlığı ve inançlı oluşunu belirleyen sıfatı (s-Eusebes) ise Athena’nın ayaklarının altındadır. Simonetta’kolleksiyonundaki Ariarathes hanedanı paralarıyla karşılaştırdığımızda, hepsinin arka yüz baskısında bu betimlemeyi görürüz: ‘Kappadokya krallık tahtı savaş tanrıçası Athena’nın mızrağının ucuyla, zafer tanrıçası Nike’nin kanatlarıının altında korunmaktadır’anlamına geliyor olmalıdır.
Gümüş tetradrahmi’nin çapı: 1,9 cm. Ağırlık: 4.2gr. (Basileos Ariaratous Eusebous: Kral Ariarathes Eusebes’in (parası). Kralın adının genetivus’nun (in hali) sondan ikinci harfi O (omikron) yerine yanlışlıkla (theta) kazınmış. Dindar (Eusebes) sıfatının da üçüncü harfi O (omikron) yerinde, yer darlığından olacak, nokta (.) var. Aynı yıl basılmış ve aynı monogramların kullanılmış olduğu benzerinde [5] kralın adının genetivus hali doğru yazılmış
Resim 10 : Benzer IV. Ariarathes sikkesi; Simonetta 24/19
Kralın Eusebes sıfatının altında, Ariarathes IV’ün 33.() saltanat yılında basıldığı belirtilmektedir. Bu rakam İ.Ö. 188-187 yılını karşılamaktadır. Yani; Ariarathes IV’ün tahta çıktığı İ.Ö.220 yılından itibaren saltanat sürdüğü 33 yılı çıkarırsanız 187 baskı tarihi ortaya çıkar.
Monogramlara gelince: Sikkenin üzerinde iki monogram bulunmaktadır; daha karmaşık olanı, Athena’nın elinde tuttuğu Nike heykelinin altındaki boş alana, diğeri ise kralın adının sağındaki kenar boşluğuna yerleştirilmiş.
Monogramlar ilk Erken Hellenistik, yani İskender paraları üzerinde görülmeye başlamış ve Bizans dönemi dahil paraların ortak özelliklerinden olmuştur. Genellikle paranın nereden geldiği, yani basıldığı yeri gösterir. Bazan da basım işleminde görevli memur ya da denetçiyi işaret eder. Çoğu kere onların adlarının başlangıç harfleriyle yapılan kısaltmalardır. Para üzerindeki boşluklara sıkıştırılır. Monogramlar madeni paraların ana kaynağını belirlemeye yardımcı olur. [6]
Bu paradaki birinci monogram: =PAITD? ikinci monogram: =DHI Benzeri olan paranın (Simonetta 24/19) monogramlarının açınımı hakkında bir bilgi yoktur. Kappadokya Ariarates hanedanına mensup kralların gümüş tetradrakhmi’lerinde ortak olan birinci monogram; Sarah E. Bond’un ilk monogramlı örnek olarak verip, İskenderiye’de basıldığını yazdığı ve üzerinde s=Aleksandros (İskender) yazılı Ptolemaios (İ.Ö. 310-285) altın sikkesindeki monograma benzediğinden dolayı, bu gümüş paranın da belki İskenderiye’de basıldığını söyleyebiliriz.
Resim 11: Ptolemaios (İ.Ö.310-285) gümüş tetradrahmi’sinin monogramlı arka yüzü.( Foto: American Numismatic Society)
Biraz da küpe ve boncuklarla birlikte tek gümüş drahminin bu kadın mezarında ne aradığı üzerinde konuşalım: Eğer antik Yunan geleneğinde olan, ölünün en sevdiği takılarıyla birlikte bir kap içinde yeraltı dünyası tanrı ve tanrıçlarına hediye olarak sunulan bir miktar (altın veya) gümüş paralardan biri değilse, yani gerçekten tek gümüş drahmi ise kesinlikle dönemin ahiret inancıyla ilgilidir. Kral III. Ariarathes (İ.Ö. 260/255-220) ile başlayan diliyle birlikte Yunan kültür ve inançlarının Kappadokya’ya taşınması Hellenleşmeyi hızlandırmış 255’den itibaren paralarda Aramice ve eski Pers dili yerine Grekçe kullanılmış. Bu tarih Kappadokya Krallığı’nın resmi kuruluşu ve takvim başlangıcı olmuştur. Eski savaş tanrıçası Ma tapınakları ve ritüelleri sürdürülmekle birlikte kral sikkeleri simgesinin, Yunan mitolojisinin, savunma ve saldırı silahlarıyla birlikte baştanrı Zeus’in kafasından çıktığına inanılan savaş tanrıçası Athena olduğunu görüyoruz. Kadının Artemis hilali gümüş küpesinde Aphrodite’nin simgesinin de bulunuşu bu iki tanrıça kültünün de, İ.Ö. 255’den sonra Kappadokya’ya katılmış Melitene’ye dahi yayıldığının belirtisidir. Kuşkusuz Yunan mitolojisinin ahiret inancı da o derece yaygınlaşmış bulunuyordu. Buluntu sikkenin gösterdiği tarihten tam 350 yıl sonra yaşamış Samosatalı (Samsat) Lukianos dialoglarında bu inancın tüm ayrıntılarını ironik biçimde sergilemektedir.[7] Canalıcı tanrı Atropos’un Hermes’in çobanlığına teslim ettiği ölü ruhları sürüsünü, öbür dünyaya açılan kapı olan Akheron ırmağının kıyısına indirir. Orada insanların kader ipliğini kirmanıyla eğiren ve ölüler listesini tutan kader tanrıçası Klotho, ismi okunup listedeki sayıyla eşitlendiğinde Hermes’ten teslim alır. Artık onun sorumluluğndadır. Onları yaşlılar, çocuklar, savaşta ölenler, intihar edenler v.s.biçiminde sıraya dizip, Akheron ırmağını geçirterek öte dünyaya kabul edilip, yargılanmasını sağlar. Ancak bu ırmağın bin yaşındaki ihtiyar kayıkcısı Kharon, ölü ruhu başına belli bir ücret alır. Bu ücret, olasıyla kültün ilk ortaya çıktığı dönemdeki para birimi bir obolos olarak belirlenmişse de, her dönemde geçerli olan paradan bir adet, toprağa gömmeden veya lahite koymadan önce ölünün ağzına koyma inanç geleneği sürdürülmüştür.Bu mezar buluntusu kral IV. Ariarathes Eusebes’in gümüş drahmisinin işlevi açıkladığımız inançla ilişkilidir. Bu parayla ölünün ruhunu Kharon, kayığına alacak ve ahirete geçip yargılandıktan sonra, Lethe suyundan içirilerek yeryüzü yaşamı tamamıyla unutturulacaktır. Böylece cennette (Elysion) veya cehennemde (Tartaros) yeni öte dünya yaşamı başlamış olacaktır. Cehenneme atılanların dışarı çıkması yasaktır, çıkmak isteyenler kapıda bekleyen üç başlı köpek Kerberos tarafından parçalanır.
Kappadokia Bölgesi ve Krallığı Krallığı Hakkında Kısa Bir Özet
Anadolu’nun Lydia, Lykia ve diğer birçok ülkelerine ya da bölgelerine benzemeyen Kappadokia, onlar gibi oralarda yaşamış bir halkın ardından adlandırılmadı. İsmin eski bir Pers sözcüğü ile ilişkili olduğu belirtilmekte; dukha’dan çekildiği ve ‘Güzel Atlar Ülkesi” anlamına geldiği düşünülüyor. Bölgenin adının Katpatukha biçimi, Darius (İ.Ö.552- 486) yönetimi altında İran’a vergi ödeyen ülkeleri listeleyen, Behistun kayalığı üzerine kazınmış bir yazıtta geçmektedir. Kappadokia atları gerçekten çok meşhurdu ve hem Asurlular hem de Pers İmparatorları vergi yerine buradan atlar ve katırları alırlardı. Bölge Makedonyalı Büyük İskender’e kadar Pers İmparatorluğunun bir vilayeti idi ve İmparatorun atadığı satraplar(satrapes) tarafından yönetiliyordu
Perslere karşı seferi sırasında Büyük İskender (Aleksandros Megas) Ankara’dan Kappadokia üzerine yürüdü ve Halys(Kızılırmak)’in güneyindeki toprakları ele geçirdikten sonra, Sabiktas adıyla bir İranlıyı Kapadokia Satrap’ı olarak atamıştı. Bu sırada karargahı Garsaziura’da (Turhal) bulunan ve Pontos Kappadokia’sı olarak bilinen Kuzey Kappadokia’ ya egemen olan I.Ariarathes bu karara karşı çıktı. Ariarathes, Büyük İskender’in Perslere karşı yaptığı sefer karışıklıktan yararlanarak yaklaşık 15 bin atlı ve 30 bin piyadeden oluşan ordusuyla İ.Ö. 332’de kendisini bağımsız Kappadokia Satrap’ı ilan etti. I. Ariarathes, yetenekli, azimli, cesur ve enerjik biriydi. Birkaç yıl gibi bir süre içinde Kappadokia’da zamanı için hatırı sayılır bir devlet kurdu. Garsaziura kalesini devlet merkezi yaptı. Sinop’tan Trabzon’a kadar uzanan sahili egemenliği altına aldı.Ariarathes’in kurduğu krallık ancak Büyük İskender’in ölümüne kadar; yani on yıl yaşayabildi.
- Ariarathes’in ölümünden sonra Kapadokia, yirmi yıl kadar Makedonialı satrap’lar tarafından yönetildi. Antigonos İpsos savaşında (İ.Ö. 301) yenilince Küçük Asia’daki toprakları Lysimakhos’a bağlandı, fakat Kurupedion’da yapılan savaşta 80 yaşındaki Lysimakhos 77 yaşındaki Seleukos Nikator tarafından yenildi, böylece Kapadokia’da Makedonia yönetimi sonlanarak Seleukos yönetimi kuruldu.
İskender’in ölümünden çok sonra Büyük Kapadokia Krallığı resmen İ. Ö. 255’de kuruldu; bu tarih Kapadokia takviminin de başlangıcı oldu. Bölge tarihinin bu dönemi sırasında karışıklıklar oldu ve çok sayıda isyanlar çıktı. Geleneksel Ariarathes hanedanı güçlü aileler ve bölgesel krallar arasında evlilikler aracılığıyla politik ittifakler kurdu. Kapadokia, Pontus Krallığı ve Roma İmparatorluğu arasında rekabet nedeniyle bölgesel iktidar için savaş alanı oldu. Kapadokia Krallığı tarihindeki bu döneme karmaşık bir iktidar mücadelesi damgasını vurdu. Son olarak, VIII. Ariarathes’in ölümüyle taht için iki aday ortaya çıktı. Biri Pontus kralı Mithridates’in adayıydı; Mithridates kendi adayını tahta çıkarmak için zor kullanmaya girişince bu, Kappadokia halkı arasında büyük bir hoşnutsuzluk yarattı. Bunun üzerine Roma Senatosu, her iki adaya da muhalif olarak araya girdi. Bölgede siyasal egemenlik için mücadele, Kappadokya İ.S. 17 yılında bir Roma eyaleti oluncaya dek sürdü. Kapadokia resmen Roma eyelet sistemi (Provincia Cappadocia) içerisine girdiği İ.S. 17 tarihinden itibaren, Equestrian (Atlılar) sınıfından seçilen bir vali (procurator) tarafından yönetilmeye başladı. Krallık İ.S. 17’de ortadan kalktı ve Roma’nın Kapadokia Eyaleti oldu. 72 yılında ise Kapadokia, Galatia, Kuzey Pisidia, Lykaonia, Eski Pontus krallığı ve Küçük Armenia birleştirilip “Kappadokia Eyaleti” adıyla koskoca bir eyalet oluşturulmuştur.
Kral IV. Ariarathes Eusebes (İ.Ö. 220-163) ve Kapadokia Krallığı
Bölge ve Kappadokia Krallığı hakkında bu kısa bilgiden sonra, asıl parasını incelediğimiz kral IV.Ariarathes Eusebes ve döneminden bazı ayrıntılar verelim.
Pekçok tarihçiler III. Ariarathes’i gerçek Kapadokia Kralı olarak kabul ederler. Çünkü III. Ariarathes’ten önce tahtta olanların sikkelerinde “Kral” unvanı yer almıyordu; Pers egemenliğindeyken unvanı Pers Satrap’ı Kapadokia yöneticisi, İskender ve halefleri egemenliği altında bulunduğu dönemde ise Makedonia Satrap’ı olarak bölgeyi yönetiyordu. İlk kez III. Ariarathes’in sikkelerinde “Basileus” yani kral sözcüğü yer almıştır. Bu nedenle III. Ariarathes’in kral unvanını aldığı İ.Ö. 255 yılı Kapadokia krallığı takviminin başlangıç tarihidir. Kral, Ariaratheia (Pınarbaşı, eski Aziziye) adında bir kent kurmuş ve burayı krallığın başkenti yapmıştır. Kataonia ve Melitene’yi krallığının topraklarına katmıştır.
III. Ariarathes ile Stratonike’nin oğlu Kral IV. Ariarathes Eusebes, babasının ölümünün ardından Eusebes (dindar) unvanını alarak İ.Ö. 220’de çocuk yaşta tahta oturdu. Babasının siyasetini izledi; güney ve doğu sınırlarını güvenceye almak, güçlü bir mütefik sağlamak için, tahta çıkışından 27 yıl sonra (İ.Ö.193) Suriye kralı dayısı Antiokhos III’ün (İ.Ö.222-187) kızı Antiokhes ile siyasi bir evlilik yaptı. III. Antiokhos’un kızı Antiokhes ile evlenmesiyle tahtını daha da güçlü duruma getirmiştir. IV. Ariarathes’in bu evliliği, kayınpederi III. Antiokhos’un Roma’ya karşı vereceği 4 yıllık (İ.Ö. 192-188) mücadelede haliyle taraf olmasına sebep olmuştur. [8] Siyasi evliliğin müttefik edinme durumunun yanı sıra, doğal olarak düşman kazanma olasılığı da söz konusudur. Roma ile girişeceği savaşlarda, arkasında herhangi bir kuvvet bırakmamak amacıyla güçlü bir ordu kurmak isteyen III. Antiokhos, yeğeni ve damadı IV. Ariarathes ve V. Ptolemaios’un yanı sıra Galatlar ve daha sonra Makedonya kralı V. Philippos ile güçlü bir ittifak oluşturmuştur. Roma hakimiyetine karşı giriştiği mücadeledenin başlangıcı olan istilaya giriştiği Yunanistan karasındaki Thermopylai savaşında Roma consulü Manlius Ailius Glabrio, Antiokhos III’ü yenerek onu Anadolu’ya geri çekilmeye zorladı (İ.Ö.192). Romalılar onu izleyip, başarılarını Batı Anadolu’yu istila ederek tamamladı. İki yıl içinde bazı kıyı kentleri ve Pergamon (Bergama) Krallığı’nı kendisine müttefik edinerek daha da güçlendi. Öbür yandan Seleukos kralı III. Antiokhos ittifak yaptığı başta damadı Ariarathes IV olmak üzere, yerel kralların güçleriyle, Anadolu’yu Romalıların egemenliği altına sokmamak amacıyla savaşa hazırlandılar. Antiokhos’un en büyük teşvikçisi ve donanmasını başına getirdiği Roma düşmanı Kartacalı Hannibal Barka idi. 190 yılında Magnesia ad Spyllium’da (Manisa) yakınlarında büyük bir savaş oldu. 50 bin asker ve onlarca filin bulunduğu Antiokhos’un ordusu, 30 000 kişilik Roma ve Pergamon kralı Eumenes II’nin güçleri karşısında yenildi. Roma consul’ü Scipio Asiaticus’un güçlü askeri taktikleri ve Pergamon kralı II. Eumenes’in (197-159) okçularının başlangıçta filleri oklayarak, geri kaçıp arkalarındaki askerleri ezmesiyle, Antiokhos’un ordusu panik içinde dağıtılarak yokedildi. Denizde de Hannibal’ı yenen Romalılar Küçük Asia’yı teslim almış oldular. İ.Ö. 188’de yapılan Apemaia (Dinar) barış antlaşmasında Antiokhos III 15 000 talanton, yaklaşık doksan milyon (90 000 000) drahmi savaş tazminatıyla birlikte Toros dağının kuzeyi ve batısındaki topraklardan çekilmesi ve buraların Roma’nın müttefikleri arasında paylaştırıması gibi ağır koşullar vardı. Ayrıca ordusunda artık filleri kullanmıyacak ve donanması da sınırlanacaktı. Bunların dışında, Antikhos’un ittifak yaptığı krallar da Roma’ya savaş tazminatı ödeyeceklerdi. Romalı consul Manlius Vulso Kappadokia Kralı IV. Ariarates Eusebes’e de 6000 talanton (3 600 000 gümüş drahmi) savaş tazminatı çıkardı. IV. Ariarathes Roma’ya, yukarıda incelediğimiz gümüş tetradrakhme’den tam 900 000 (dokuz yüz bin) adet ödemek zorundaydı. Bazı antik yazarlara göre III. Antiokhos, savaş tazminatını ödeyebilmek için Pers (İran) ülkesindeki zengin Zerdüşt tapınaklarını talan eden seferler düzenlemiş ve İ.Ö. 187’de bu talanlardan birinde öldürülmüştü. Peki Kral IV. Ariratehes, krallığının 33. yılında (İ.Ö. 187) bol para bastırarak bu ödemeyi yapmış mıdır? Siyasi bir evlilik olayı sayesinde bunun sadece yarısını ödediği bilinmektedir. Salih Soslu ‘Türk Arkeoloji Dergisi’nde yayınlanan makalesinde [9] bu olayı ve Ariarathes IV’ün politikaları hakkında, antik ve çağdaş yazarlardan aktardığı açıklamaları özetleyerek aşağıda veriyoruz:
“İ.Ö.188 yılında Ariarathes, mevcut yönetimini ve topraklarını korumak için kızı Stratonikeia’yı Roma’nın dostu ve müttefiki Pergamon kralı II. Eumenes ile evlendirmiştir. Evliliğin amacı, Magnesia Savaşı’nın ardından uygulanan para cezasından kurtulmak ve Roma ile ilişkilerini düzenlemek olmuştur. Nitekim II. Eumenes’in araya girmesiyle, Roma’ya olan para cezasının yarısı ödenmiş ve Roma ile ilk ilişkilerin başlaması için de zemin oluşturulmuştur. II. Eumenes’ten ayrılarak kardeşi II. Attalos ile evlenen Stratonike, endogami türü bir evliliğin yapılmasına sebep olmuştur. Aile içi evlilik [10] krallıkların geleceğine dair politikalar belirlemek ve mevcut topraklarını korumak gibi özel konularda kabul edilmiştir. Evliliğin gerçekleştirilmesinde kraliçenin bağlı olduğu hanedan ya da krallığın mevcut pozisyonu, ilişkilerin devam ettirilmesi için önemli bir etken olmuştur. Çünkü siyasi, askeri ve ekonomi gibi alanlarda güçlü olmak, evlilikler ile kurulan ittifakların temel politikasını ve iş birliğini belirlemesi bakımından önemlidir. Kappadokia Krallığı’nın, sınırlarını koruması, topraklarını genişletmesi ve nüfuz etmesi, askeri açıdan güçlü olmasına ve evlilikler aracılığıyla askeri amaçlı ortak saldırı hattı kurmasına bağlıdır. Kurulan siyasi ittifaklar, tarafların çıkarlarına uygun olan veya olmayan konularda dahi müttefiklerini gözetmek ve ortak bir politika benimsemek zorunda olduklarını göstermiştir. M.Ö. 183 yılından itibaren Pontos kralı I. Pharnekes’in Pergamon Krallığı’na karşı başlattığı mücadele, IV. Ariarathes’in hakimiyet sınırlarının tehdit edilmesine neden olmuştur. Bunun üzerine kral, daha önce siyasi evlilikler ile ittifak kurduğu II. Eumenes’ten yardım istemiş ve askeri yardım karşısında I. Pharnekes geri çekilmek zorunda kalmıştır. Mücadeleden haberdar olan Roma ise, her iki tarafın savaşı tam olarak sonlandırmaları için bir heyet göndermiştir. Ancak, I. Pharnekes’in uzlaşmaz tavırları nedeniyle diyalog yerini tekrar savaşa bırakmıştır. Durumu değerlendiren II. Eumenes ise, M.Ö. 179 yılında müttefikleri IV. Ariarathes, Bithynia kralı II. Prusias ve Paphlagonia’nın güneyinde yer alan Gangra’nın kralı Morzios ile ortak saldırı hattı oluşturmuş ve I. Pharnekes’e saldırmaya başlamıştır. Müttefiklerin ortak savunma gücüne fazla direnemeyen I. Pharnekes, elçilerini barış görüşmeleri yapmaları için göndermiştir. I. Pharnekes’in yenilgisi ve savaş tazminatı şartı ile sonlandırılan mücadele, IV. Ariarathes’e kısa bir süre önce kaybetmiş olduğu ganimetlerini geri kazandırmıştır. IV. Ariarathes’in, öncesinde II. Eumenes ile gerçekleştirdiği evlilik ilişkisi, güçlü bir ittifak kurmasını ve II. Eumenes’in müttefikleri ile ortak saldırı hattı oluşturmasını sağlamıştı. İttifaklar düşmanı ağır yenilgilere uğratırken, müttefiklerin ilişkilerini güçlendirmelerine yardımcı olmuştur. Söz konusu durum taraflar arasında bağımsız karar alma yetkisini sınırlandırırken herhangi bir gücün baskısına ve sınır ihlaline maruz kalma ihtimalini de kısmen ortadan kaldırmıştır.”
“Aynı şekilde Stratonike’nin bu ikinci evliliğinin hemen arkasından II. Attalos , ilk olarak Stratonike’nin kardeşi V. Ariarathes ile siyasi ilişkilerini geliştirmek üzere siyasi ve ekonomik yönden ortak politikalar oluşturmak için harekete geçmiştir. Bu sırada Kapadokia’da taht kavgası patlak vermişti. II. Attalos, V. Ariarathes’e karşı kardeşi Orophernes’in düzenlemiş olduğu isyan sırasında V. Ariarathes’e yardım etmiş ve tahtına kavuşmasını sağlamıştır. II. Attalos’un yardımı, her iki krallık arasında meydana gelecek ilişkilerin ve askeri savunma politikasının temelini oluşturmuştur.”
www.livius.org ‘dan aldığımız, tam 57 yıl Kappadokia krallık tahtında oturan IV. Ariarathes Eusebes’in en yakın akrabaları ve yönetim dönemine ilişkin olayları vererek bu kısmı sona erdirelim:
“İ.Ö.220-163: Ariarathes IV Eusebes
Akrabaları:
Ebeveyni: Ariarathes III, Stratonike III.
Eşi: Kral Antiokhos III ile Kraliçe Laodike III’ün kızı Antiokhes
Krallık Döneminin önemli eylemleri ve yaptığı, tanık olduğu işler tarih sırasıyla:
İ.Ö. 220: Tahta çıkışı, 193: Antiokhes ile evliliği, 192: Greklere Antiokhos III’ün saldırısı, Suriye savaşının başlaması ve Roma birliklerinin Antiokhos’u Yunanistan’dan çıkarması ve Anadolu’yu istilası.
İ.Ö. 190: Magnesia (Manisa) savaşı; Antiokhos’un yenilmesi, Ariarathes IV’ün Müttefiklerin yaında yer alması
İ.Ö. 188: Roma ve Antiokhos III arasında Apameia (Dinar) Barış antlaşması; Kappadokia’nın Roma müttefikliğine kabulü ve Tyana’yı elde etmesi,
Aynı ya da ertesi yıl kızı Stratonike’yle Pergamon kralı Eumenes II ile evliliği.
İ.Ö.182-179): Roma’nın Pontus kralı Pharnakes I’e karşı yapılan Pontus savaşlarında Kappadokya’yı desteklemesi,
İ.Ö. 172: Roma’nın Makedonya kralı Perseus’e karşı yaptığı 3.Makedonya savaşlarında askeri talepleri İ.Ö. 168: Roma’nın Makedonya’ya karşı zaferi
İ.Ö. 163: Doğal ölüm.”
- Ariarathes Evsebes’in ölümü üzerine tahta oğlu Mitridates geçti ve adını V. Ariarathes Evsebes Filopator olarak değiştirdi ( İ.Ö. 163 ). Babasının akıllı siyasetini güderek Roma’ya altın bir taç gönderip Romanın güvenini kazanmasını bildi. V. Ariarathes Evsebes Filopator Kapadokia’yı refaha ulaştırmıştır. V. Ariarathes Yunan kültürü ile yetişmiş; iyi eğitimli biriydi. Filozof Karneades’in öğrencisi olan V. Ariarathes Helenizm’in ve Helenistik kurumların kendi ülkesinde kök salması için çalışmıştır. Kralın tüm çabalarına karşın, Kapadokia tam hellenize olmamış; Yunan dili, yerel dil ve lehçeler karşısında, halkın arasında fazla tutunamamış, daha çok yönetimin ve sarayın dili olmuştur.
- Ariarathes Eusebes Philopator (İ.Ö. 163-130), Kappadokia kralları içerisinde en güçlüsü olarak bilinmektedir. Onun döneminde Kappadokia’nın nüfuzu doğuda Euphrates’e (Fırat) batıda ise, Propontis’e (Marmara) kadar yayılmıştır. V. Ariarathes, Hellenistik Dönem’de coğrafi konumu itibariyle siyasi ilişkilerini sürdürdüğü Armenia, Kommegene, Syria ve Pergamon krallıklarında meydana gelen olaylara, siyasi evlilikler dolayısıyla karışmak durumunda kalmış ve mevcut gelişmelerden yararlanmış ya da etkilenmiştir. Onun krallık döneminde Küçük Asia’nın en büyükve önemli olayı Aristonikos’un, Pergamon Krallığı ve müttefikleri olan diğer krallıklarla birlikte Roma’ya karşı önderlik ettiği “Köleler Ayaklanması”dır. Tarihte ilk kez, köleliğin kaldırılması ve yeni bir toplum düzeninin inşası amacıyla gerçekleşmiş sınıfsal bir ayaklanmadır Aristonikos başkaldırısı. İ.Ö. 133’te başlayıp 129’da sona eren bu toplumsal mücadele kuramsal olarak vadedilen “Güneş Ülkesi-kenti” ütopiasının gerçekleştirilmesini hedef almıştır. Çoğunluğunu kölelerin oluşturduğu emekçi ve çalışan alt sınıflar, ezilen halklar “Güneş kentinin yurttaşları (Heliopolitai)” adı altında kurdukları ordularla Batı Anadolu kentlerini büyük bir kısmını ele geçirdiler ki, birçoğu da savaşsız kendilerine katıldılar. Aynı zamanda Roma’ya ve işbirlikçi bağlaşıklarına karşı verilenAnadolu’da ilk bağımsızlık savaşıdır bu ayaklanma. Çocuğu olmayan Pergamon kralı III.Attalos –ki Stratonike’nin oğlu ve V.Ariarathes Eusebes’in yeğeni- krallığını bir vasiyetname yazdırarak Roma’aya bırakması üzerine, Eumenes II’nin Ephesoslu bir müzisyen kadından gayrimeşru oğlu olan Aristonikos, başlangıçta tahtın varisinin kendisi olduğu iddiasıyla ayaklanmış. Birkaç yenilginin ardından, hocası Cumae’lı filozof Gaius Blossius yanına gelerek teorik danışmanı olmasıyla; “köleliğin kaldırılacağı, herkesin eşit yurttaşlar olarak özgür yaşayacakları bir kent-devleti” kurmak hedefine dönüşünce, ayaklanmanın rengi değişir ve sınıfsal nitelik kazanır. İ.Ö.130 yılında Romalı consul Crassus güçlü bir orduyla Anadolu’ya gelir. Müttefikleri Bitynia kralı Nikomedes, Paphlagonia kralı Pylamenes, Galatia kralı ve Kappadokia kralı V. Ariarathes ’in güçleriyle birlikte isyancılara saldırırlar. Fakat Aristonikos bu büyük güce karşı kullandığı taktiklerle büyük bir zafer kazanır. Romalı consul Crassus esir düşer ve öldürülür. Kappadokia kralı Ariarathes de bu savaşta ölür. Bir başka Roma consulu, Perperna tarafından pusuya düşürülen Aristonikos esir alınıp Roma’ya götürülür ve zindanda öldürülür. 129 yılında isyancı güçlerin direnci kırılır ve ayaklanma bastırılır. Bu toplumsal ayaklanmanın kuramcusı filozof Gaius Blossius’un da intihar ettiğini öğreniyoruz. [11]
Belki burada çok kısa olarak kraliçe Nyssa’dan sözetmek yerinde olacaktır: V. Ariarathes Eusebes İ.Ö. 130 yılında isyancı Aristonikos’la yapılan savaşta öldürülünce, çocuklarının çok küçük olması dolayısıyla karısı Nyssa yerine geçer. Pontus Kralı Mithradates’in kızkardeşi olduğu sanılan Nyssa birkaç yıl ülkeyi despotça yönetir.Her ne kadar tarihçiler aralarında taht kavgaları olmasın diye beş küçük çocuğunu zehirletip öldürdüğünü söyleseler de bu kadın, taht uğruna öz evlatlarını öldüren Kappadokialı Nyssa (ana) olarak tarihe geçmiştir. Olasıyla Nyssa’nın niyeti Kappadokia krallığıyla Pontus krallığını birleştirmekti. Yer yer Nyssa’ya karşı isyanlar çıktı. Böylece Ariarathes hanedanına sadık Kappadokialılar, bakıcıları tarafından kaçırılıp saklayarak Nyssa’nın elinden kurtardıkları V. Ariarathes’in 14 yaşındaki sonuncu oğlunu, Nyssa’yı devirip VI.Ariarathes Epiphanes Philopator (İ.Ö. 126-111) adıyla tahta geçirdiler.
Yukarıda özette verdiğimiz üzere; bölgede siyasal egemenlik için mücadele, Kappadokia İ.S. 17 yılında bir Roma eyaleti oluncaya dek sürdü. Kapadokia resmen Roma eyelet sistemi (Provincia Cappadocia) içerisine girdiği İ.S. 17 tarihinden itibaren, Equestrian (Atlılar) sınıfından seçilen bir vali (procurator) tarafından yönetilmeye başladı. Krallık İ.S. 17’de ortadan kalktı ve Roma’nın Kapadokia Eyaleti oldu. 72 yılında ise Kapadokya, Galatia, Kuzey Pisidia, Lykaonia, Eski Pontus krallığı ve Küçük Armenia birleştirilip “Kapadokia Eyaleti” adıyla koskoca bir eyalet oluşturulmuştur. [12] Kappadokia Krallığı’nın kültür ve ekonomisi hakkında Demir Kumanoğlu, [13] özetle şunları yazmaktadır:
“Kapadokia’da büyük şehirler yoktu. Birbirinden oldukça uzak; dağınık köyler ve kasabalardan oluşan Kapadokia pek mamur değildi. Büyük kaleler; kentleri koruyan surlar inşa edilmemişti. Bu günkü eyalet sistemine benzeyen ve on Strategia’dan oluşan bölgesel sistem uygulanırdı.Yönetici konumundaki Strategos’ (askeri vali) ların şatoları vardı. Bu şatolarda kralın hazineleri saklanırdı. Zamanla Kapadokia mimarisi ilerleme sağlamıştı. Su kemerleri, barajlar, mahkeme salonları, köprüler, yollar ve yol kenarlarındaki sınır ve mesafe belirten taşlar, tapınaklar, sunaklar ve şatolar inşa edilmiş; ne var ki bunların pek azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Tiyana (Kemerhisar- Niğde) Kapadokya mimarisinin günümüze ulaşabilen örneklerinin görülebileceği en önemli yerleşimdir. Kapadokyalılar kralları için tümülüs yapmamışlardır. Krallarını kayadan oyma mezarlara gömmüşlerdir. Çalışkan ve oldukça barışsever insanlar olan Kapadokyalılar tarımla ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Krallık Kapadokyasının katırları ve atları oldukça ünlüydü. Suriye’de bunlara oldukça iyi para veriliyordu. Yine yün üretiminde de oldukça ilerlemişlerdi. Galatlardan sucuk yapmayı öğrenen Kapadokyalılar; meyve ve sebze üretiminde, şarapçılıkta zamanının hatırı sayılır ülkelerinden biri olmuştu. Kültür ve dinde Pers etkisi her konuda kendini hissettiriyordu. Kapadokyalılar çok tanrılı bir dine sahipti. Ay tanrısı Farnakes Men, Ana Tanrıça Ma, Yer Tanrısı, Güneş Tanrısı gibi bilinen ve bugün bilinmeyen pek çok tanrılara inanırlardı.[14] Komana (Gömenek) kutsal şehirdi. Ana Tanrı Ma Tapınağı Komana’daydı. İnançları gereği Kapadokyalılar sünnet olur ve domuz eti yemezlerdi. Kapadokyalıların kendilerine özgü bir alfabesi yoktu. Başlarda Arami alfabesi kullanan Kapadokyalılar daha sonra Grek alfabesi kullanmaya başladılar. Arşive ve yazılı metinlere pek önem vermeyen Kapadokyalılarla ilgili bilgilere komşu devletlerin arşivlerinden ulaşabiliyoruz. Yerel Anadolu halklarının birbirleriyle ve kısmen Perslilerle kaynaşması sonucu; Kapadokialılar ortaya çıkmıştı. Heredotos Yunanlıların Kapadokyalılara “Beyaz Suriyeli” dediklerini söyler. Kapadokyalıların dili Yunanca değildi. Philostratos; Kapadokyalıların Yunancayı çok kötü konuştuklarından bahseder. V. Ariarathes’in tüm çabalarına karşın Yunanca Kapadokya’da kabul görmemiş; halk arasında yerel dil ve lehçeler karşısında zayıf kalmıştır. Krallıkta yaşayan etnik gruplar kendi dillerini konuşurlardı.[15] sikkelerinde altın, gümüş ve pirinç kullanılırdı. Ufak paralarda pirinç kullanılırken büyük paralarda Altın ve gümüş kullanılırdı. Altın ve gümüş sikkeleri kral bastırırken; Pirinç sikkeleri basma yetkisi o günkü yerel yönetimlerdeydi.”
Strabon’da Melitene ve Sonuç
Antik tarihî cografyacı Strabon (İ.Ö.64/63- İ.S. 27) Geographica [16] adlı yapıtında, incelediğimiz antik yerleşme alanlarının (Onar köyü arazisi ve çevresi) bağlı bulunduğu Kappadokia Krallığı’nın onuncu vilayeti Melitene hakkında şu bilgi ve açıklamaları buluyoruz:
“Kataonia ile Euphrathes (Fırat) arasında bulunan Melitene Kommagene’ye (Adıyaman) sınır olup, Kappadokia’nın bölünmüş olduğu on valilikten biridir...Kappadokia’nın ilk kralı kabul edilen Ariarathes tarafından ilhak edilmiştir. (Strabon, XII, I, s. 2)”
Kral III.Ariarathes (İ.Ö. 255-220) tarafından Kappadokia krallığına katılmış olan 1.yüzyılda yaşamış bir başka antik yazar da Melitene’nin konumunu bir vesileyle tanımlıyor. Bu kişi,Yahudi isyanında komutanlık yapmış dönemin tarihçi yazarı Titus Flavius Iosephus’tur. Onun cümlesine bakalım: “İmparator (Titus F.Vespasianus) XII.Fulminata lejyonunu ‘Armenia ve Cappadocia sınırı arasında, Fırat’a yakın Melitene denilen yere gönderdi. (eis de Melithnhn kaloumenhn apesteile, para ton Eufrathn en meqoriois ths esti kai Kappadokias.)”
Kuşkusuz bu söylemde Malatya kenti/merkezi (Melita-Melita) kastedilmiyor. Melitene adı,Melita kenti ya da kalesinin köy ve kasabalarıyla birlikte tüm arazisi, yani Kappadokia eyaletine bağlı Melitene vilayetini karşılıyor. Eğer Lejyon, kent merkezine ya da merkezin yanıbaşına gönderilmiş olsaydı “eis ten Melitan-eis thn Melitan veya eis ten polites Melitenes-eis thn polin ths Melithnhs” biçiminde yazılmış olurdu.[17]
Melitene adını aynı anlamda kullanan Strabon tanımlamyı sürdürüyor:
“ Melitene Kommagene’ye benzer, çünkü her tarafında meyva ağaçları vardır. Bütün Kappadokia’da böyle olan tek ülkedir. Böylece hem zeytin üretir, hem de Hellen şarabıyla rekabet eden Monarite şarabı elde eder. Melitene Sophone’nin karşısındadır ve Euphrathes ırmağı Kommagene ile sınır oluşturur. ( Strabon, XII, II, s.4)”
“Kataonia ovasının (Ceyhan nehrinin suladığı ova İ.K.) ve Melitene’nin kentleri yoktur. Fakat dağlarda tahkim edilmiş yerleri vardır. Azamora ve Dastarkon’u kastediyorum. İkincisinin çevresinde, Kilikia denizine (Doğu Akdeniz) dökülen Karmalas (Zamantı çayı) ırmağı akar. (Strabon, XII, II, s.7)”
Malatya ili bugün de kayısı başta olmak üzere, zeytin dışında her türlü meyva ağaçlarının yetiştiği bir bölgedir. Melitene’nin Monarite şaraplarının üretildiği kesim, bugün de en iyi şaraplık üzümlerin yetiştiği Arapgir ve özellikle Onar köyü çevresi olmalıdır. Onar’daki Roma dönemi kaya mezarlarından birinde; iki kulplu bir küp ve içinde bağcılığın simgelerinden bir sarmaşık dalı ve yaprakları olan dört adet kabartma bulunmakta.
Resim 12: Roma dönemi bir kaya mezarında küp içinde çift kulplu bağcılık ve şarapçılık simgesi sarmaşık dalı ve yaprakları kabartması (Foto: İ. Kaygusuz)
Bir başkasında kayaya oyulmuş, şarap mayalama için yapıldığını sandığımız yanyana iki adet 0,90 ve 1,20 m. derinliğinde kuyu
Resim 13: Kayaya oyulmuş iki şarap mayalama kuyusu
ve diğer birinde tabana oyulmuş üzüm ezme teknesiyle şıranın aktığı çukur mevcut.
Resim 14: Kayaya oyulmuş işyerinin-mekânın tabanındaki üzüm çiğneme teknesi ve şıranın akıtıldığı çukur (Foto: İ. Kaygusuz)
Strabon’un “Melitene Sophone’nin karşısındadır” diye işaret ettiği; Malatya ilinin Kuzeydoğusundan başlayarak doğu sınırını çizen Fırat’n ötesindeki Sophone Krallığı’nın günümüzün Elazığ, Tunceli ve Bingöl illerini kapsadığı bilinmektedir. Anlaşılıyor ki, Strabon’un yaşadığı İ.Ö. 1.yüzyılda Melitene’de kentler yoktur. Küçük kasaba ve köylerde insanlar yaşıyordu. Onar köyü arazisi ve yakın çevresinde birbirinden uzak olmayan, ““Onar Köyünün Uzak ve Yakın Geçmişine Bakış ve Roma Lejyonu XII.Fulminata” makalemizde [18]belirttiğimiz gibi, en az beş antik yerleşme alanı bulunmaktadır. İncelediğimiz buluntuların ele geçirildiği hellenistik yerleşim alanının genişliği ve neolitik çağdan bu yana yerleşim sürekliliği, burasının kasaba düzeyinde olduğunu gösteriyor. Bu Hellenistik mezarlık (nekropolis) alanı, defineciler tarafından hoyratça kazılıp yağmalanması tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Zaman geçirmeden Malatya Müzesi yetkilileri tarafından yerinde araştırma ve inceleme yapıp kurtarma kazısına başlanmalıdır.
Kaynaklar:
AKURGAL, Ekrem, Efes Artemision Kazısı, 1993
BOND, Sarah E., “ Monograms and Inscribed Power”. www.wikipedia.com
BONO, Simonetta, “ The Coins of the Cappadocian Kings, Typos II, s. 54: Freibourg l’Office du Livre, 1977
ENCYCLOPAEDEİA OF HELLENIC WORLD: www.asiaminor.ehw/forms/
KAPADOKYA KRALLIĞI (Cappadocian Kingdom), Editör: Metin Sözen, Ayhan Şahenk Vakfı, İstanbul, 2016
KAYGUSUZ, İsmail, “Onar Köyünün Uzak ve Yakın Geçmişine Bakış ve Roma Lejyonu XII. Fulminata” Arkeoloji ve Sanat Dergisi, Sayı 155: Mayıs-Ağustos, İstanbul, 2017
KAYGUSUZ, İsmail, “Onar’da Bulunan Çifte Ağızlı Kısa Lejyoner Kılıcı (Gladius)”, www.ismailkaygusuz.com
KAYGUSUZ, İsmail, Samsatlı Lukianos’la Bir Ahiret Rüyası (Oyun), www.ismailkaygusuz.com
KUMANOĞLU, Demir, “Unutulmuş Krallığın Peşinde: Kapadokya Krallığı”, www.cappadocia.explorer.com
MAGIE, David, Anadolu’da Romalılar I, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2001
MALAY, Hasan, “Batı Anadolu’da Aristonikos Ayaklanması”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı 3, İzmir, 1987
MANSEL, Arif Müfid, Ege ve Yunan Tarihi, İstanbul, 1973
SETON, Lloyd, Ancient Turkey, Çev. Ender Varınlıoğlu, Tubitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1984
SOSLU, Salih, “ Kappadokia Krallığında Siyasi Evlilikler”, Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı 36, Ankara, 2017
STRABON, Geographica-Antik Anadolu Cografyası, 6. Baskı, Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman, İstanbul, 2009
TEKİN, Oğuz, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016
UMAR, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Yayınları, İstanbul, 1993
www.livius.org: articles on ancient history
www.wikiwand.com/en/list_ruler of cappadocia
[1] İsmail Kaygusuz, “Onar Köyünün Uzak ve yakın geçmişine Bakış ve Roma Lejyonu XII. Fulminata” Arkeoloji ve Sanat Dergisi Sayı 155, Mayıs-Ağustosi 2017
[2] 16 Temmuz 2018’de Erdal’la birlikte Malatya müzesine gidip buluntuları teslim ettik ve gerekli bilgileri vererek Müze envanterine kaydettirdik. Hâlâ yetkililerin gelip bu antik alanı incelemelerini bekliyoruz.
[3] Arif MüfidMansel, Ege ve Yunan Tarihi, 1971, s.45.
[4] Ekrem Akurgal, Artemision Kazıları 1993, s.70
[5] Simonetta 24/19: Bono Simonetta, The Coins of the Cappadocian Kings, Typos II, pp.54; 7 plates, Fribourg l’Office du Livre, 1977
[6] Sarah E.Bond, “Monograms and Inscribed Power”, Wikipedia.
[7] Bkz. İ.Kaygusuz, Samsatlı Lukianos’la Bir Ahiret Rüyası (oyun), www.ismailkaygusuz.com
[8] Antiokhos III’ün, Mısır Ptelamios krallığına karşı yaptığı seferlerdeki fazla başarı elde edememesine rağmen, esas olarak Büyük İskenderin kurduğu ve halefleri arasında paylaşılmış İmparatorluk topraklarında askeri anlamda kazandığı bazı başarılar ve devletinin sınırlarını Akdeniz kıyılarından Ege’ye doğru uzatmasıyla kendisine Büyük Kral (Basileus Megas = Basileus Megas) unvanı kazandırmıştı. Artık kendisini Büyük İskender gibi görmeye ve büyük Makedonia-Grek imparatorlığını canlandırmayı amaçlayıp, Küçük Asia’daki krallıkları yanına alarak Roma’ya karşı büyük güç oluşturma mücadelesi içindeydi. Kral Ariarathes IV Eusebes akıllıca bir evlilik kararıyla hem akrabalığıyla birlikte ittifakını da güçlendirmiş oluyordu. Ne varki bu pragmatik yaklaşımı sonunu getirmeye çok az kalmıştı ki, yeni bir girişimle ondan da kurtulmayı bildi.
[9] Salih Soslu, “Kappadokia Krallığı’nda Siyasi Evlilikler İle Kurulan İttifaklar” TAD 36, 2017, s.15-16
[10] Yazarın Magie’nin Roman Rule Asia Minor/Küçük Asya’da Roma Yönetimi yapıtını kaynak göstererek, Stratonike’nin II. Eumenes’ten boşanarak kardeşi II. Attalos’la evlenmesini, aile içi ensest ilişki olarak değerlendirildiği için toplumda hoş karşılanmadığı biçimdeki yorumu yersiz duruyor. Herşeyden önce kocasından boşanarak kardeşiyle evlendiği sadece bir iddia; İ.Ö. 160 yılında Kral Eumenes tutulduğu ölümcül bir hastalıktan kurtulamıyarak 159’da ölmesiyle bu evlilik gerçekleşir. Zaten Eumenes hastalığının hemen öncesinde kardeşi II.Attalos’u ortak kral etmiş bulunuyordu. Ayrıca Pergamon Krallığı ve Roma ile Kappadokia Krallığının ittifakına zarar gelmemesi bağlamında Stratonike’nin kardeşi Kral V.Ariarathes’i daha çok memnun eden bu evliliği Roma teşvik etmiştir. Hastalık döneminde kocasından boşattırılmış olsa bile, o günün toplumu bu evliliği yadırgaması ahlak dışı görmesi olası değil. Kaldı ki, aynı yüzyılda Mısır Ptelamaios krallığında, hâlâ Kleopatra’nın mensubu olduğu son hanedanlığın yerel firavun yöneticileri kendi kızkarderşleriyle evlendiği bilinmez değildi. Bu gün bile Anadolu’da, kocası ölen gelini, çocuklarına babalık etsin diye küçük kardeşle evlendirip aileden çıkarmama geleneği vardır. Eğer bu siyasi evlilik, Kappadokia toplumunu rahatsız etmişse, IV.Ariarathes’in dayısı III.Antiokhos’un kızı Antiokhes’le 193 yılında evlenip, 188’de 32 yaşında bulunan kral II.Eumenes’e 5-6 yaşındaki kızı Stratonike’yi gelin olarak göndermesi nedeniyle olmalıdır!
[11] Aristonikos’un önderlik ettiği köle ayaklanmasının tüm ayrınıları, Batı Anadolu ve antik kentleri ve Pergamon krallığına ilişkin en geniş ve sağlıklı bilgiler için bkz. Hasan Malay, “Batı Anadolu’da Aristonikos Ayaklanması”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı 3, İzmir 1987, s. 13-48
[12] Bölgenin tarihi ve Kappadokia Krallığı hakkında geniş bilgi için bkz. Kapadokya Krallığı (Cappadocian Kingdom), Editör: Metin Sözen, Ayhan Şahenk Vakfı Yayını, İstanbul, 1995; Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş,İletişim yayınları, İstanbul-2016; Encyclopaedeia of the Hellenic World, www.asiaminor.ehw/forms/ ; www.livius.org: articles on ancient history; www.wikipedia.org ; www.wikiwand.com /en/list _ruler of Cappadocia; Seton Lloyd, Ancient Turkey, Çev.Ender Varınlıoğlu, Tubitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1984.
[13] “Unutulmuş Krallığın Peşinde: Kapadokya Krallığı”, www.cappadocia.explorer.com
[14] Yukarıda buluntuları incelerken anlattığımız üzere, Yunan mitolojik tanrıçaları Kappadokia’ya çoktan benimsenmiş ve tapınç görmeye başlamıştır; İ.Ö. 255’ten itibaren Drakhme’lerin üzerinde Grek yazısıyla birlikte Tanrıça Athena ve Zafer tanrıçası Nike’yi görmekteyiz. Bu gösteriyor ki, Kappadokia ana savaş tanrıçası Ma’nın yanısıra savaş Tanrıçası Athena da önem kazanmış. Ayrıca mezar buluntusu gümüş küpe Artemis ve Aphrodite simgelerini taşımaktadır.
[15] Kappadokia bölgesel dilinin eski Luwi dilinin ardılı olduğu düşünülmektedir; “Luwi dilinin yerel ardılı Kappadokia dilidir”: Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993, s.743)
[16] Strabon, Geographika- Antik Anadolu Cografyası, Çev. Prof.Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat yayınları, 6.Baskı, İstanbul, 2009, XII,I s.2; XII, II s.4,7
[17] İsmail Kaygusuz, Onar’da Bulunan Çifte Ağızlı Kısa Lejyoner Kılıcı (Gladius), www.ismailkaygusuz.com
[18] İsmail Kaygusuz, Arkeoloji ve Sanat Dergisi, Sayı 155 (2017), s.227-245