İsmail Kaygusuz
1.Tapınak Köleleri Tarihine Kısa Bir Bakış
a.Giriş
Antik çağda Kutsal fahişeler ya da Tapınak fahişeliği üzerinde antropologlar, tarihçi ve arkeologlar inceleme ve araştırmalar yaparak, çok sayıda makaleler ve kitaplar yazdılar. Bu konuda yabancı yayınların da birçoğu Türkçeye çevrilmiş durumdadır. Biz burada kısa bir tarihsel bakıştan sonra, daha çok Amaseia (Amasya) doğumlu(İ.Ö.64/63) Strabon'un GEOGRAPHIKA'sını XII. Kitabının çeşitli bölümlerinde anlatılan Pontus ve Kappodokia'daki, sakinlerinin çok dindar olduğu Komana kentleri ve içlerinde çok sayıda kutsal kölelerin bulunduğu (πόλις δ᾽ ἐστὶν ἀξιόλογος, πλεῖστον μέντοι τὸ τῶν θεοφορήτων πλῆθος καὶ τὸ τῶν ἱεροδούλων ἐν αὐτῇ.) Ma tapınaklarından ve etkilerinden sözedeceğiz. Kuşkusuz referanslarımız Strabon'un orijinal metinleri olacaktır.
Önce konuyla ilgilenmemizin nedenini kısaca açıklayalım:
Bir yazarın Strabon'un ilgili metinlerinin Türkçe çevirilerini tahrif ederek, tapınakları ve özellikle Kappodokia Komana"sındaki savaş tanrıçası (Enyo) Ma'nın Kadın Ana, tapınağın bir Alevi dergâhı ya da ocağı; rahiplerinin Alevi dedeleri, tapınak kutsal kölelerinin, yani erkek/kadın kutsal fahişelerin de dervişler/talipler olarak tanımlama densizliği dolayısıyla konuyu irdelemeye aldık.
Alevi kökenli ve Erdoğan Çınar adını taşıyan bu yazarın yayınladığı birkaç kitabında Alevilik konusunda çamlarla birlikte devirdiği çınarlar haddini aşmıştır. Neye ve kime hizmet ettiği anlaşılmayan bu kişinin Alevi inancına ihanet ettiği gün gibi açıktır. Babasının dilinden düşürmediği deyişleriyle-şiirleriyle büyümüş/yetişmiş bu kişi, 16.yüzyılda Aleviliğin Kızılbaş siyasetinin büyük ozanı Pir Sultan Abdal'ın bile yaşamadığını iddia ederek, Pir Silvanus diye tanımladığı 7.yüzyılda yaşamış heterodoks hristiyan rahibi Konstantinos'la onu eşleştirmekte. Neo-Manikheizm ya da Hetorodoks Hristiyanlık olarak tanımlanan Paulikianizm/Bogomilizm'in tüm inanç kurumlarıyla birlikte Aleviliğin kendisi olduğunu ileri sürmekte ve İslam dininden uzaklaştırmaktadır. Çınar'ın Alevillik hakındaki ileri sürdüğü görüşleri ve birçok tarihsel gerçekleri tersyüz ederek, saptırarak yaptığı yorum ve açıklamalarını içeren kitaplarına karşı, üç yazarın (Hamza Aksüt, Ünsal Öztürk, Hasan Harmancı) hazırlamış olduğu Alevi tarih Yazımında SKANDAL –Erdoğan Çınar Örneği- adlı kitapla, kullanılan üslûp pek hoş olmamakla birlikte gerekli ve doğru yanıtlar verilmiştir. Bu yazarlarla Aleviliğin inanç ve felsefesi ve tarihsel bağlamda birçok anlayış farklılıklarımız olmasına rağmen bu çalışmayı yeterli buluyor ve onaylıyoruz. Umarız, E. Çınar'ın bu temelsiz ve marjinal görüş ve düşüncelerini merakla okuyan okuyucular, ama asıl onu –sıkılmadan- bayrak yapmaya çalışan bazı çevreler, bu kitabı da inceleme zahmetine katlanır; Çınar'ın saptırmaları, yalanları ve saçmalıklarının farkına varırlar.
Heterodoks ya da Bâtıni İslam olarak Alevilik, İslam öncesi ve İslamın yayıldığı topraklardaki yerli din ve inançlardan ögeler almış ve kökenine yabancılaştırmış syncretic (bitiştirmeci) bir inançtır. Anadolu'da yaşayan Alevilik inancını, bu özellliğinde dolayı şuraya-buraya sürmeye kimsenin hakkı olmadığı gibi, bilimsel ve tarihsel gerçeklerle de asla bağdaşmaz.
b.Tapınak Kutsal Kölelerinin-Fahişelerinin Çok Eskilere Giden Tarihine Kısa Bir Bakış
Antropologlara en eski toplumlarda uygarlığın kadınlar eliyle başlamış olduğuna kesin gözüyle bakarlar. İlk ipi yapmayı akıl eden, yiyecekleri koymak için tartan ve kilde kap-kacağrı yapan, yenecek ve ilaç olarak kullanılacak bitkileri, ateşi bulan, hayvanları evcilleştiren kadınlarmış. Kuşkusuz kadınların en önemli niteliği de çocuk doğurmalarıydı. Bu olay, onların yaratıcı olarak tanımlanmalarına neden oluyordu. Böylece ilk ana tanrıça ortaya çıkmış. Kadınlar da yeryüzünde ana tanrıçanın bir temsilcisi. Ana tanrıça için küçük tapınaklar yapmışlar. Buralarda düzenlenecek törenler için rahibeler sınıfı oluşmuş. Daha sonra avcılığın başlaması ile erkekler güçlenmiş, bunun sonucu erkek tanrılar ortaya çıkmış ve onlara hizmet için de rahipler. Bunlar kadınlar üzerinde baskı yapmaya başlamışlar. İşte o devirde fahişelik vücut bulmuştur.
Bunun ilk örneğini Mezopotamya'da Sümer'lerde görüyoruz. Sümer'in Aşk ve Savaş Tanrıçası İnanna, belgelerde "göğün fahişesi" olarak adlandırılır. Kocası Çoban Tanrısı Dumuzi de onun için; "O, fahişedir; benim eşim fahişedir." diyor. İnanna fahişelerin de koruyucusudur. Kutsal fahişelik sokaklarda değil, tapınaklarda yapılana deniyor.
Sümer tapınaklarında rahipler ve rahibeler, büyük bir grup oluşturuyor. Rahibeler, yirmiye yakın sınıfa ayrılmışlardı. Bunlar arasında şarkıcılar ve dansözlerin özel bir yeri vardı. Onlar; arp, lir gibi çalgılarla şarkılar söyleyerek, danslar ederek tanrıları, dolayısıyla insanları eğlendirirlerdi. Bunlarda asıl amaç, tanrıları eğlendirerek onları sakinleştirmek, böylece insanlara zarar vermelerini önlemekti. Böylece rahibelik, ilk Ur şehrinde Akad Kralı 1. Sargon'un kızı şair Enheduanna ile başlamıştı. Ondan sonra Sümer ve Akad'da hangi kral başa geçerse onun kızı bu göreve atanmıştı. Böylece siyasal ayrılıklar olduğu zaman bile bu kurumlar, şehir beylikleri arasında bir kült bağı oluşturmuşlardır. Bu gelenek, İ.Ö. 1800'lere kadar sürmüştür.
Özellikle İnanna'nın tapınaklarında, rahibelerin özel bir görevi de bir tür fahişelikti. Bunlar, tanrıya hizmet ettiklerinden kutsal sayılıyordu. Tapınak fahişesini Gilgameş Destanı'nda da görüyoruz. Gilgameş'e arkadaş yapılmak istenen Enkidu, bir orman adamıydı. Ormanda hayvanlarla yiyip içiyor, onlarla yaşıyordu. Onu insan gibi yetiştirmek için tapınaktan bir fahişe gönderilir. Bu kadın, ona insan gibi yemeyi, içmeyi, konuşmayı öğrettiği gibi cinsel ilişkiyi de öğretir.
Herodotos tarihinde (I, 199) Babillilerde utanç verici bir gelenekten sözeder: Burada doğmuş olan her kadının yaşamında bir kere Asuri dilinde Mylitta dedikleri Aphrodite'nin tapınağına gidip bir yabancıyla cinsel ilişkide bulunması gerekmektedir. Başlarındaki ipten örülmüş çelenklerle tapınağın kutsal alanında oturan kadınlar arasından yabancı erkekler sırayla geçerler. Erkek seçtiği kadının üzerine, "tanrıça Mylitta seni onurlandırdı" diyerek bir gümüş para atar. Yasalara göre, seçilen kadının ilk para atan erkeği her kim olursa olsun reddetme hakkı yoktur. Kalkıp onunla kutsal alanın dışına çıkar ve birlikte olur. Böylece tanrıçayı memnun ve tatmin etmiştir, artık evine döner. Bundan ileri bir armağan da yoktur o kadın için. Uzun boylu ve güzel kadınlar hemen bir yabancı erkek tarafından seçilir, ama çirkin olanlar yasayı yerine getirmeden önce uzun süre beklemek zorunda kalabilir.
Tapınak fahişeliği bir meslek. Onlar, kendilerini tanrı adına bu işe gönüllü olarak adayan kadınlardır ki, bunlar bir rahibeler sınıfı oluştururlar ve kült görevleri vardır. Kuşkusuz sadece gönüllülükle de açıklanamaz, çünkü kutsal fahişe rahibe olması için kızlarını tapınağa koyan aileler de bulunmaktadır. Çoğu küçük yaşta Tanrının-Tanrıçanın kucağına yerleştirilmiş kızlardı. Bir örnek verecek olursak; Kültepe-Kaniş kazılarında bulunan, Lamassi'nin Asurlu tüccar kocası Pusekene'ye gönderdiği mektup olan bir çiviyazılı tablette, kadının yedi yaşındaki kızlarını Tanrı Asur'un kucağına yerleştirdiği yazılıdır.
Aynı zamanda bereket kültünün de temsilcileri. Sümer dininin bir simgesi olan 100 kadar kurumu kapsayan "me"ler arasında fahişelik de bir kurum olarak görünüyor. M.Ö. 1600 yıllarında bir Asur kralının yaptığı kanunun 40. maddesiyle o tarihten sonra bütün evli ve dul kadınların başlarını örtmeleri şart koşulmuş. Kızlar ve sokak fahişeleriyse örtemeyecek. Böylece evli ve dul kadınlar da tapınak fahişeleri gibi yasal seks yaptıklarından kutsallaştırılmışlar. Bu tapınak fahişeliği geleneği, Babilliler ve Asurlular yoluyla Kenanlılara, oradan da İsrail'e geçmiş, ama Tevrat'ta bu geleneğin kaldırılma çabaları izlenebilir.
Sümer tapınaklarında erkek fahişeler de var. Tanrıça İnanna için yazılan bir ilâhide buluyoruz bunu:
.....
Kutsal suda yıkanıp kraliçelik elbisesini giyince,
Davullar vurulur önünde.
Sümer Halkı önünden geçer,
Göğün yüce hanımına selam, der.....
Kadın olan fahişeler,
Erkek olan fahişeler
Önünden geçer, sana selam, der.
2.Komana Tapınaklarında Kadın/Erkek Kutsal Köleler
a.Kappadokia Komanası Ma Tapınağı Ve Tapınak Köleleri
Yukarıda örneklerini verdiğimiz antik Mezopotamya, Suriye ve Doğu Akdeniz kıyısı ülkelerinde varolan kendilerini tanrılara adamış kadın ve erkek rahip-rahibe fahişeler geleneğini Hellenistik-Roma dönemlerinde Anadolu'da da görmekteyiz. Bunların birçoğunu Amasyalı (Amaseia) Strabon'un (İ.Ö.64/63-İ.S.21-24) göz tanıkılığıyla anlattıklarından öğreniyoruz. Antik yazarın kendi original metinlerini kullanarak, önce Kataonia (ἡ Καταονία) bölgesinde bulunan Komana (τὰ Κόμανα ) kentindeki, "onların Ma adıyla çağırdıkları Enyo'nun tapınağını (τὸ τῆς Ἐνυοῦς ἱερὸν ἣν ἐκεῖνοι Μᾶ ὀνομάζουσι )" ele alacağız.
Kataonia ülkesini Satrabon Geographika (XII, 2, [2]'da şöyle betimler:
"ἡ δὲ Καταονία πλατὺ καὶ κοῖλόν ἐστι πεδίον πάμφορον πλὴν τῶν ἀειθαλῶν. περίκειται δ᾽ ὄρη ἄλλα τε καὶ Ἀμανὸς ἐκ τοῦ πρὸς νότον μέρους ἀπόσπασμα ὂν τοῦ Κιλικίου Ταύρου, καὶ ὁ Ἀντίταυρος εἰς τἀναντία ἀπερρωγώς. ὁ μὲν γὰρ Ἀμανὸς ἐπὶ τὴν Κιλικίαν καὶ τὴν Συριακὴν ἐκτείνεται θάλατταν πρὸς τὴν ἑσπέραν ἀπὸ τῆς Καταονίας καὶ τὸν νότον: τῇ δὲ τοιαύτῃ διαστάσει περικλείει τὸν Ἰσσικὸν κόλπον ἅπαντα καὶ τὰ μεταξὺ τῶν Κιλίκων πεδία πρὸς τὸν Ταῦρον: ὁ δ᾽ Ἀντίταυρος ἐπὶ τὰς ἄρκτους ἐγκέκλιται καὶ μικρὸν ἐπιλαμβάνει τῶν ἀνατολῶν, εἶτ᾽ εἰς τὴν μεσόγαιαν τελευτᾷ."
Türkçesi:
"Kataonia, yapraklarını dökmeyen ağaçlar dışında her bitkinin yetiştiği, geniş ve çukurca bir ovadır. Güneyde Kilikia Toroslarının bir kolu olan Amanos (dağları) ve karşıt yönde uzanan Anti-Toros sıradağlarıyla çevrilidir; zira Amanos, Kataonia'dan batıya ve güneye doğru Kilikia ve Suriye üzerinden denize ulaşır ve arada kalan alanda İssos (İskenderun Körfezi) Körfezi'nin tamamını ve Toroslara doğru yayılan Kilikia Ovasını çevirir. Anti-Toroslar ise kuzey yönünde ve hafif çıkıntılarla doğuya doğru yönelir ve ülkenin ortasında son bulur."
Bu verimli ovanın içinde kent bulunmadığı, buna karşılık dağların üzerinde tahkim edilmiş yerleşim yerlerinin olduğunu; eskilerin Kataonialılar'ı, Kappadokialılar'dan ayrı bir kabile olarak ayırdıklarını, ama kendi zamanında dil ve adetlerininin birbirinden farklı olmadıkları ve Kappadokia'nın ancak onda biri olmasına rağmen buranın da bir valisi olduğunu söyler Strabon. Daha sonra Kataonia'nın kuzeyinde Kappadokia sınırına yakın Anti-Toroslar'ın dar ve derin vadileri arasında bulunan ve bölgenin başkenti konumundaki Komana (Bugün Tufanbeyli civarında) hakkında şu geniş bilgiyi vermektedir:
"ἐν δὲ τῷ Ἀντιταύρῳ τούτῳ βαθεῖς καὶ στενοί εἰσιν αὐλῶνες, ἐν οἷς ἵδρυται τὰ Κόμανα καὶ τὸ τῆς Ἐνυοῦς ἱερὸν ἣν ἐκεῖνοι Μᾶ ὀνομάζουσι: πόλις δ᾽ ἐστὶν ἀξιόλογος, πλεῖστον μέντοι τὸ τῶν θεοφορήτων πλῆθος καὶ τὸ τῶν ἱεροδούλων ἐν αὐτῇ. Κατάονες δέ εἰσιν οἱ ἐνοικοῦντες, ἄλλως μὲν ὑπὸ τῷ βασιλεῖ τεταγμένοι, τοῦ δὲ ἱερέως ὑπακούοντες τὸ πλέον: ὁ δὲ τοῦ θ᾽ ἱεροῦ κύριός ἐστι καὶ τῶν ἱεροδούλων, οἳ κατὰ τὴν ἡμετέραν ἐπιδημίαν πλείους ἦσαν τῶν ἑξακισχιλίων, ἄνδρες ὁμοῦ γυναιξί. πρόσκειται δὲ τῷ ἱερῷ καὶ χώρα πολλή, καρποῦται δ᾽ ὁ ἱερεὺς τὴν πρόσοδον, καὶ ἔστιν οὗτος δεύτερος κατὰ τιμὴν [ἐν] τῇ Καππαδοκίᾳ μετὰ τὸν βασιλέα: ὡς δ᾽ ἐπὶ τὸ πολὺ τοῦ αὐτοῦ γένους ἦσαν οἱ ἱερεῖς τοῖς βασιλεῦσι. τὰ δὲ ἱερὰ ταῦτα δοκεῖ Ὀρέστης μετὰ τῆς ἀδελφῆς Ἰφιγενείας κομίσαι δεῦρο ἀπὸ τῆς Ταυρικῆς Σκυθίας, τὰ τῆς Ταυροπόλου Ἀρτέμιδος, ἐνταῦθα δὲ καὶ τὴν πένθιμον κόμην ἀποθέσθαι, ἀφ᾽ ἧς καὶ τοὔνομα τῇ πόλει. διὰ μὲν οὖν τῆς πόλεως ταύτης ὁ Σάρος ῥεῖ ποταμός, καὶ διὰ τῶν συναγκειῶν τοῦ Ταύρου διεκπεραιοῦται πρὸς τὰ τῶν Κιλίκων πεδία καὶ τὸ ὑποκείμενον πέλαγος."
Türkçesi:
"Bu Anti-Tauros'un dar ve derin vadileri içinde kurulmuş olan Komana'da, buradakilerin 'Ma' adını verdikleri 'Enyo' tapınağı vardır. Bu çok tanınmış kentin halkı, çoğunlukla dindar kişilerden ve tapınak kölelerinden oluşur. Burada yaşayanlar Kataonialılardır ki bunlar, her ne kadar bir yandan kral tarafından yönetiliyormuş gibi görülse de, öbür yandan çoğunlukla rahibin buyruğu altındadır. Rahip bu tapınağın ve benim orada kaldığım günlerde kadın ve erkekler birlikte sayıları altı binden fazla olan tapınak kölelerinin ruhsal önderidir. Ayrıca pek çok arazi de tapınağa aittir ve (bunların) gelirini Rahip keyfince kullanır. Bu kişi Kappadokia'da saygınlık/onur bakımından kraldan sonra ikinci sıradadır; şöyle ki, çoğunlukla krallarla (bu) rahipler aynı soydan idi. Artemis Tauropolus'un kutsal ayinlerini Tauros Skythiası'ndan buraya kadar, kızkardeşi İphigenia'yla birlikte Orestes'in taşıdığı ve kente adını veren yastutma saçını (kome) onların buraya bıraktığı sanılmaktadır. Şimdi Saros ırmağı (Seyhan) bu kentin içinden akar ve Tauros boğazları arasından geçtikten sonra Kilikialıların ovalarına ve hemen önünde uzanan denize ulaşır."