Oku, bilgilen, fikir sahibi ol; zihnin ve gönül dünyan zenginleşsin! Dr. Ismail Kaygusuz

Hacı Bektaş ve Babai Ayaklanması

HACI BEKTAŞ VELİ VE BABAİLER AYAKLANMASI

İsmail Kaygusuz

1. Geçmişteki Olaylara Çarpık Bakış Tarihi Yalan Konuşturur

Hacı Bektaş Veli'nin Babai Ayaklanması'na katılmadığını ileri sürmekte ısrar edenler, Hünkâr'ın büyük başkaldırı eyleminden sonra yaşamış ve Alevilik inanç, düşünce ve felsefesini, geliştirdiği ilkelerle, sosyal ve siyasal alanda yükseltmesinden rahatsız olanlardır. Biz bu kişileri, 83 yaşlarında, büyük bir kısmını Orhan Bey'in imamının oğlu Yahşı Fakı'nın yazdığı metinlere konarak kaleme aldığı ve padişah ve çevresine toz kondurmayıp, bir padişahın kendi eliyle günahsız bir oğlan çocuğu yeğeninin gözüne kızgın mil çekişini, "Sultan Mehmed (Çelebi) dahi oğlanın gönül gözünü açtı, dünya gözünü örttü, Bursa'ya• gönderdi" biçiminde anlattığı Osmanoğulları tarihinde, Hacı Bektaş'ı "Meczup (deli-divane) bir derviş" olarak niteleyen Âşık Paşaoğlu'ndan farklı görmüyoruz.

Ayrıca gazete dizi yazılarında sorumsuzca ahkamlar kesiliyor ve Hünkar hakkında hüküm veriliyor. 7 Temmuz 1995 tarihli Milliyet'ten aşağıdaki paragrafları birlikte okuyalım:

"Hacı Bektaş'ın, halifelerinden biri olduğu söylenmesine karşın, Baba İlyas'la ilişkisinin düzeyi belli değildir. Babai isyanına katıldığına dair bir belge yoktur .. (Ne belgesi istiyorsunuz? Garp cephesi komutanlığına atanma belgesi mi?-İ. K.)"

"En güçlü ihtimal, Hacı Bektaş'ın bu ayaklanmayı en azından gördüğü ve hemen ardından (katılmayı bırakın, niçin savaştıklarını bile sormadan herhalde! İ. K.) bugünkü Hacı Bektaş ilçesinin bulunduğu Sulucakahöyük'e gelip yerleşmiştir."

"O, ayaklanmadan arta kalan Haydari, Torlak, Kalenderi, Hurufi (130–140 yıllık bir zaman hatasıyla Hurifileri de Babai ayaklanmasına katıyor yazar ama Hacı Bektaş'ın katıldığına dair bilgi yok! Öyle mi? İ. K.) yani Alevi özellikli birçok tarikat üyesini etrafında toplayarak, çağdaş Anadolu yöneticileriyle uyum ve barış içinde yaşadı."

Görülüyor ki, Hacı Bektaş Veli ile Mogol korumalığı altındaki Konya Selçuklu yönetimiyle koyun koyuna yaşayan Mevlana Celaleddin birbirine karıştırılmaktadır. Eğer kasıtlı değilse, kitleye doğruymuş gibi sunulan yanlış bilgiler araştırmacıların idealizmden kurtulmadıkları ve tarihsel araştırmalarda diyalektik materyalizmin yöntemlerinden yararlanmadıklarından kaynaklanıyor. Bu çarpık bakıştan yanlış sonuçlara varılmaktadır. Tarih yalan konuşmaz, çarpık bakan tarihçiler doğru konuşmasına engel olur. Bu yüzden elde edilen bilgilerin doğruluğuna araştırmayı yapanların kendileri de inanmaktadır.
Daha önce Kervan'da değinmiş olduğumuz söz konusu tarihsel olaya ilişkin aşağıdaki yazıyı genişleterek ve bazı düzeltmelerle yeniden ele aldık.

2. Babai Ayaklanması ve Hacı Bektaş Veli

1240 yılında gerçekleşmiş olan Baba İlyas-Baba İshak ayaklanması, insanı ve insan sevgisini en önde tutan; eşitlikçi, paylaşımcı ve özgürlükçü kuralların uygulandığı Alevi tapınma biçimi Cem düzen ve yönetimini ilk toplumsal iktidara götürme denemesiydi. Baba İlyas, Engels'in deyimiyle sadece 'peygamber diliyle' konuşmamış, Baba Resulallah (Tanrının elçisi Baba) adıyla, doğrudan peygamber olarak ortaya çıkmıştı. Ezilen sınıfların büyük mücadelesiydi. O güne değin Anadolu tarihinde insanlığın gördüğü en büyük halk ayaklanmasıydı bu.

Selçuklu merkezi feodal devletin üstlerine gönderdikleri ordularıyla, birkaç ay içinde tam on iki kez savaşıp, zafer kazanmış tarihte "Babai Ayaklanması" adını taşıyan bu Alevi halk hareketi doğrudan iktidara yönelikti. Sünni Selçuklu ordusunu oluşturan Türk, Kürt ve Gürcü paralı askerlerine son anda katılmış ağır silahlı Frank şövalyelerinin desteği sayesinde Konya Sultanı Gıyaseddin Keyhusrev , tacını zor kurtarmıştı.
Hacı Bektaş Veli'nin bu ayaklanmaya katılmadığını hatta kaçarak Karacahöyük'e gizlendiğini ileri süren bazı yazarlar bulunmakta. Katılmış olduğuna inanmış olanlar da çok ihtiyatlı davranmakta ve ispatlayıcı bir belgenin bulunmayışında diğerleriyle hemfikirdirler. Katılmadığında ısrarlı olanlar iki kaynağa dayanmaktadırlar. Daha doğrusu bu kaynakları tersinden yorumlayarak, görüşlerinde ısrar etmektedirler:

1. Aşıkpaşazade'nin: "Hacı Bektaş, kardeşi Menteş'le birlikte Sivas'a, Sivas'tan Baba İlyas'a geldiler. Oradan Kırşehir'e, Kırşehir'den Kayseri'ye geldiler. Kardeşi Menteş'i Sivas'a geri gönderdi. Onu şehit ettiler. Hacı Bektaş Kayseri'den Kara Öyük'e geldi." biçimindeki betimlemesi.

2. Elvan Çelebi'nin manzum olarak 1358-59'da yazmış olduğu "Menakıbu'l-Kudsiye fi Menasıb'il-Ünsiye" adlı yapıtında geçen ve aşağıda verdiğimiz 1994 ve 1995 numaralı beyitlerdir.
A.Yaşar Ocak, Aşıkpaşazade'nin sözlerini, Hacı Bektaş'ın Babai ayaklanmasına katılmadığını kaçıp gizlendiğine dair güçlü bir kanıt gibi görüyor.

Oysa tarih yazıcı öbür yandan, Hacı Bektaş ve kardeşi Menteş'in Horasan'dan, "Anadolu'da oturur olan Baba İlyas'ı görmek isteğiyle Sivas'a" gelmiş olduklarını söylemektedir. Üstelik Menteş burada şehit olmuştu.
Ayrıca Ahmet Eflaki, 1353'de yazmış olduğu "Ariflerin Menkıbeleri"nde: "Hacı Bektaş Veli, Baba Resul'un (Baba İlyas) has halifelerindendi. Baba Resul Rum ülkesinde Anadolu'da zuhur etmişti. Bir topluluk ona, Baba Resulullah (Allahın elçisi Baba) diyordu" diye açıklamaktadır.
Hünkâr Hacı Bektaş Veli Baba Resul'un halifesi olmakla yapmış; bu nedenle Sulucakarahüyük'te, ayaklanmanın bastırılması ve kıyımdan sonra kurtulan bütün Baba Resul halife ve yandaşları onun çevresinde toplanmıştı. Düşünelim: Bir halife bağlı bulunduğu mürşidinin, bir ölüm-kalım aşında buyruğundan çıkıyor, korkup gizleniyor. Sonra aynı kişinin kırımdan kurtulan halifeleri, gelip onun liderliğinde birleşsinler, bu nasıl mümkün olur? İlk karşılaşmada yapılacak şey, böyle bir korkağı yoketmek olur. Bu çelişkiyi gözardı ederek yapılan yorumlar kasıtlı ve Hacı Bektaş Veli'yi gözden düşürmek içindir. Rıza Yürükoğlu'nun çok yerinde söylemiyle:

"Eğer isyandan kaçan bir korkak olsaydı, bu gözükara devrimciler topluluğu, Horasan erleri, Rum abdalları onun çevresinde toplanır, onu pir tanırlar mıydı?"

Kullandığı ikinci kanıta gelince: A. Yaşar Ocak için, bilimsellik adına bir talihsizliktir. Siyasi düşünce ve inançları doğrultusunda hareket ederek gerçeğin üzerini örtmüş ve doğruyu görmek istememiştir. Bu kanıtı(!) iki beyit fazlasıyla, ne yazık ki aynı amaç için daha önce İ. Melikoff kullanmıştır. Ömer Lütfi Barkan'ın anısına çıkarılan kitaptaki makalesinde, Aşıkpaşazade'nin söylemiyle karşılaştırarak:
"Hacı Bektaş, Babai hareketiyle bağı olmasına rağmen, ayaklanmada rol almadı. Bu dizeler, Hacı Bektaş'ın Sultan'a karşı silah kullanmadığının açık kanıtıdır." demektedir.
A. Yaşar Ocak, Elvan Çelebi'nin bu dizelerine dayanarak Fransızca hazırladığı ve Türk Tarih Kurumu tarafından bastırılan doktora tezinde şunları yazıyor:

"Kaynaklara göre Hacı Bektaş ayaklanmaya katılmadı. Eğer Baba İlyas'ın yanında birinci planda bir kişilik olsaydı, ayaklanmadan kurtulması mümkün olmayacaktı. Zira Elvan Çele bi de: 'Hacı Bektaş ayaklanmanın dışında kaldı' demektedir." 7
"Babailer isyanı" adıyla Türkçe basılan kitabında ise A.Yaşar Ocak, daha ağır konuşarak, Hacı Bektaş için bütün olumsuzlukları saymıştır. Yine Rıza Yürükoğlu'nun dediği gibi: "Köylü ayaklanmalarına düşmanca baktığından, kaçınılmaz olarak Hacı Bektaş'a da düşmanlığını gizlememekte ve onu küçültmek için çabalamaktadır."

Oysa Elvan Çelebi çok farklı şeyler anlatıyor. Hacı Bektaş için, "Babai ayaklanmasından kaçıp gizlenmiş ve ortalık durulunca ortaya çıkmış", hükmünü veren yazarların talihsizliği, Elvan Çelebi'nin ele aldıkları satırlarının başlangıcını ve devamını görmek istemeyişlerindedir. Bir kere Elvan Çelebi: "Hacı Bektaş'ın Sultan'ın tacında gözü olmadığını" söylerken, çevresinin kendisini Sultan görmek istediklerini ve dolayısıyla Baba İlyas'ın en önemli halifelerinden biri olduğunu belirlemiş olmuyor mu? Bu bir. İkincisi, anlatılan olayın başında Elvan Çelebi uyarıyor:

Lütf-i Yezdanı fazı-ı Sübhanı
Sen işit bir bu hükmü ü fermanı
(Ey! Tanrımız iyilik ve erdemine (inanan), bu kararı ve buyruğu sen bir din/e.)

3. Hacı Bektaş Veli Bir Kararla Bilinçli Olarak Savaşın Dışına Çıkarıldığını Elvan Çelebi'nin Dizeleri Açıkça Göstermektedir

Gerçekte, henüz otuz yaşlarında bulunan Hacı Bektaş Veli, kardeşi Menteş' i Sivas'ta şehit verdiği bu ayaklamanın içindeydi. Baba İlyas'ın altmış halifesinden biri olan Hacı Bektaş'ın her şeyden önce, Ehlibeyt-Ali soyundan gelmesi saygınlığını artırıyordu. Ayrıca bir 'Veli' olarak da büyük saygı görüyordu. Ama onun sultanlık tahtı ve tacında gözü yoktu. Büyük olasıyla 1240 yılı Kasım ayındaki Malya yenilgisinden az bir süre önce, Kendek'de bir oyun gibi vuku bulan cenkten (Bir yine lu'b nice vakidir/Şol ki Kendek'de ceng-i sultani) sonra bir karara varılmış ve buyruk çıkmıştır: Deyim yerindeyse 'savaş meclisi' tarafından Hacı Bektaş, kendisine özünde keşfedilmiş bulunan, birleştirici ve aydınlatıcı misyon yüklenip, "Yolu ve erkanı sürdürmek için" bilinçli olarak, sonu yaklaşmış hareketin dışına çıkarıldı.

Elvan Çelebi'nin 1358–9 yılında yazdığı ve Baba İlyas Horasani ve ailesini anlatan "Menakıbu'l Kudsiyye"si dikkatle incelendiğinde, 1992–2016 arasındaki beyitler bu olayı anlatmaktadır. Hacı Bektaş'ın dört kez adının geçtiği bu beyitlerde, çok övücü sözlerle onun kişilik özellikleri vurgulanıyor.: "Ulu eşiğine gelip giderken, Hacı Bektaş'ın can gözüyle Canan'ı (Vücud-u Mutlak, Tanrı) seyrettiğinin farkına varmışlardır."
"Güneş zerre ile tanımlanamayacağı, engin denizlerin bir damla suyla bilinemeyeceği gibi Hacı Bektaş'ın yüceliğinin de anlatılamazlığını görmüşlerdir. Çünkü kör olan ancak bunu göremezdi. Her nesne aslına döner: zulm, haksızlık karanlığa, ışık aydınlığa dönüştüğü gibi Hacı Bektaş da ışıktır aydınlatacaktır. Ondan sırrını talebeden de Said olmuş ve öyle yazmıştır bu kanıt yazısını":

"Hacı Bektaş sırrı ne sırdır ki, demiştir; Dâna (bilgin) bile bilemez. Çünkü bu kişiler Hakkın nurudur, bunları sıradan insanla kıyaslamayın. Ben velilik gizli sırrını anlatayım. Sana Kur'an okumam, insanı okuyorum. Çünkü sana üç nesne gerektir: işaret, işaret ve Kuran'ın işareti, yani içindeki gizli anlamları. Bir kişinin bin dostu olmalı; Şeytan dahi okur-yazar ve çok şey bilirdi."

"Edebali ve oradaki diğer hizmetliler, Hacı Bektaş'taki engin düşünce ve ermişliği görünce, onu cennetteki kadar bereketli dostlar bahçesine göndermeye karar verdiler. Çünkü ancak dostun katında Kadir gecesi ve Mirac yaşanır":
1992
Lutf-ı Yezdanı fazı-ı Sübhanı
Sen işit bir bu hükm ü fermanı
1993
Bir yine lu'b nice vakidür
Şol ki Kendek'de ceng-i sultanı
1994
Hacı Bektaş şol sebebden hiç
Göze almadı ceng-i sultanı
1995
Edebali vü bundagı huddam
Gördiler Hacı'dan bu seyranı
1996
Ulu işigine gelür ü gider
Can ile seyr ider bu Canan'ı
1997
Böyle anladı bildi buldı bular
Bu nihadı bu yol u erkanı
1998
Degme bir kur u hiç kes ne bilür
Kuş dilini vü ya Süleyman'ı
1999
Güneşi zerre kıla mı tarif
Katre ma'lum bahr-ı ummanı
2000
Her nes(n)e aslına rücu kılur
Zulm zulmani nur nurani
2001
Çün taleb kıldı sırr Sa'id andan
Böyle yazdı bu levh burhanı
2003
Hacı Bektaş sırrını bilmez
Didi ki sır ne sır durur dâni

2004
Yani ben andanam veli pinhan
Okumazam sana bu Kur'anı
2005
Çünki sana gerekdür üç nesne
Dal hem dal dal-i furkanı
2006
Bir kişiye hezar dost gerek
Bine çok bil lain şeytanı
(Buradaki üç beyitin konu ile ilgisi yoktur)
2010
Dostların ravzası riyaz-ı bihişt
Kadr ü mirac her şebistanı

Arkasından "Bu savaşta askerlerin komutanı olan yiğit: 'Hacı Bektaş!' diye seslenir; Kendek'e çık, kendini selamette bulursun, Orada Bereket Hacı'yı ziyaret et. Onun etrafında, ta Kaf'ı tutmuş, çok kalabalık halifesi vardır. Onların her biri büyük lâtife sahibi kişilerdir. Onlar güzel ahlak, ilim, yumuşaklık ve sabır ile, inanç ile ileri gelenleri yola kul eylemişlerdir. Şeriatın alimi ve tarikatın arifidirler... " diyerek, Hacı Bektaş'a gideceği yeri gösterdi.

Hacı Bektaş'a avaz eden "Server-i leşkeran", yani askerlerin başındaki komutan, bizzat Baba İshak olmalıdır. Menakıbname boyunca Baba İshak hakkında iyi konuşmayan ve onu, dedesinin babası Baba İlyas Horasani'yi baştan çıkararak, devlete isyan ettirmekle suçlayan Elvan Çelebi adını verme gereği duymamış olabilir:
2011
Server-i leşkeran ol Şehbaz
Hacı Bektaş diyü gelür avaz
2012
Kendek'e çık seni selamet bil
Bereket Hacı'yı ziyaret kıl
2013
Dakı bunca halife etrafı
Kim bular dutdi Kaf ta Kafı
2014
Bunlardır herbirisine Allah
Şol kadar virmiş idi eltafı
2015
Edeb ü ilm ü hilm ü takvi ile
Yola kul itdüler her eşiirafı
2016
Hem şeriatde alim ü amil
Hem tarıkatda arif ü afi

"Yolumuz, ilim irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur ve ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır" diyen Hacı Bektaş Veli, bu ayrılışın üzerinden daha on yıl geçmeden Sulucakarahüyük'de tekkesini kurmuş ve AleviBektaşi öğretisini yaymaya başlamıştır. Bir küçük yerleşme olan Kendek'te oturduğu anlaşılan, kim olduğu hakkında bilgimiz bulunmayan, aralarına gönderildiği Bereket Hacı (Ama Baba İlyas'ın yaşlı halifelerinden biri olduğu kuşkusuz) ve onun çok sayıda "edep, ilim ve hilm sahibi halifeleri" ile geliştirip başarmıştır.

Geleneksel bilgiye göre, Hacı Bektaş Veli Sulucakarahüyük'te Çepni Türkmenlerinden Yunus Mukri'nin yanında kalarak kırımdan kurtulmuştur. Ancak Elvan Çelebi'nin verdiği bu önemli bilgi, onun daha önce Kendek'te Bereket Hacı ve halifeleri arasında kalıp iyice olgunlaştığını gösteriyor. Anlaşılıyor ki Hacı Bektaş Sulucakarahüyük'e belki tek başına da değil, ama Bereket Hacı'nın tavsiyesiyle gitmiştir.
Hacı Bektaş Dergâhı, Sünniliğin medreseleri karşısında, günün bilimlerinin ışığı altında ve onu aşarak, Alevi-Bektaşi öğretisinin kurallarının öğretilip uygulandığı Halk Üniversitesi konumu kazanmıştır. Hiç kuşkusuz bunda, başta Bereket Hacı ve çevresi ve Malya yenilgisiyle ardından gelen Babai Alevi kırımından kurtulmuş bulunan Baba İlyas halifelerinin katkıları vardı.

Sulucakarahüyük aynı zamanda, 20 yılı aşkın bir süre, yani 1250'lerden Hünkâr'ın ölümüne (1270–71) dek, Anadolu'da güçlü bir merkezi yönetim kurulması için politika üreten yer olmuştur. Hacı Bektaş Veli'nin, el verdiği ve icazetledirdiği 360 halifesini Anadolu'nun dört bir yanına ve Balkanlara kadar göndermiş ve onların siyasal doğrultuda birçok eylemlere katılmış olması; Mogol istilacılar ve korumalığındaki Konya Selçuklu feodal devletine karşı İzzetin'in desteklenmesi bunun açık kanıtlarıdır. Büyük olasılıkla Dergâh'ta saklanıp, yetiştirilen ve resmi tarihin Cimri diye adlandırdığı İzzetin'in oğullarından Siyavuş'u Konya'da padişah yaparak, kendisi başvezir olan Karamanoğlu Mehmet Bey hareketi de aynı Sulucakarahüyük siyasetinin ürünüydü. Bu dönemde hangi Anadolu beyliğini incelemiş olsanız, oraya yerleşmiş ve etkin bir veya birkaç Hacı Bektaş halifesi bulursunuz.

Bugün de Alevilik siyaseti, Hacı Bektaş Veli Dergâhı somutunda bütünleşip, "el ele el Hakka" inançsal kuralı gerçekleştirecek olan "Cem-Dede-Dergâh" doğru hattında yürürken; emekçi güçlerle işbirliği yaparak, Marksizm'in ışığıyla bu hattı aydınlatarak başarıya ulaşabilir. Aleviliğin siyaseti o gün Babailik, dün Kızılbaşlık idi. Bugün ise bilimsel sosyalizmdir.

(Görmediğim Tanrıya Tapmam-Alevilik ve Materyalizm kitabından)

 

 


[1] Âşık Paşaoğlu Tarihi, s. 164–165.

[2] A. Yaşar Ocak, La Revolte de Baba Resul ou la Formation de l' Heterodoxie Musulmane en Anato/ie au Xli/e Siec/e, s. 90.

[3]Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s. 164.

[4] Ahmet Eflaki, Çeviri: Tahsin Yazıcı, Ariflerin Menkıbeleri, s. 284.

[5] R. Yürükoğlu, Okunacak En Büyük Kitap İnsandır, 4. Basım, s. 227.

[6] İ. Melikof, "Un Ordre de Derviches Colonisateurs: Les Bektaclıis", Menıorial Ömer Lütfi Barkan, s. 155.

[7]A. Yaşar Ocak, agy. s. 90.

[8] R. Yürükoğlu, agy. s. 225.

[9] Kendek yerleşme birimi, olasılıkla, 'Vilayetname'de adı geçen Aksaray yakınlarında bulunduğu söylenen Dindiken köyüdür, Bu köyden Hacı Bektaş'tan nasib almış, her yıl buğday unundan çörekler getirerek, onun sohbetinde bulunan bir müridi vardır. (Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayetname, İstanbul–1990, s. 76) Her iki sözcük de Türkçe değildir. Bizans Grekçesindeki "k'endeka- d'endeka (ve onbir)" sözcüğünden çıkmış olabilir.

[10] Her ne kadar, Elvan Çelebi'nin bu el yazmasına Türkçe yazıya çevirenler, Baba İlyas'ın müridi olduğunu söylüyorlarsa da bizce bu Said, Hacı Bektaş'ın sırrına ermek için gerçekten çok çaba harcamış "e pek çok denemelerden geçmiş; halifelerinden biri olduktan sonra 'Makalat'ı Türkçeye çevirmiş Said Emre olmalıdır. Anlaşılıyor ki Elvan Çelebi'nin önünde "Makalat-ı Hacı Bektaş Veli" bulunmaktaydı. Özellikle 2000 no.lu beyitte geçen Peygamber'in "Her nesne aslına rücu kılur" sözünün açıklanması, Makalat'ın birinci bölümünü oluşturmaktadır. (Hacı Bektaş Veli, Haz, E, Coşan, Makalat, Ankara–1990, s, 4–9) Ayrıca Vilâyetname'de çok genişçe sözedilen ve birçok şiirleri günümüze gelmiş bulunan Said Emre'nin, Hünkar'ın sırlarından bir ayet gibi okuduğunu söylediği, şu beyiti de görüşümüzü desteklemektedir:
"Adum Said değilken cümle müşkül halliken
Bir ayet okumuşum Hünkâr'ın esrarından "
(A. Gölpınarlı. Vilayetname, s. 55–62; Yunus Emre ve Tasavvuf, s. 280–294)
Olasıdır ki Elvan Çelebi, 2001 no.lu beyitin sonundaki, kanıt yazısı, anlamına gelen 'levh burhanı' terimini, kendisinin de yararlanmış olduğu "Makalat" yerine kullanmış.
Her ne kadar, Elvan Çelebi'nin bu el yazmasına Türkçe yazıya çevirenler, Baba İlyas'ın müridi olduğunu söylüyorlarsa da bizce bu Said, Hacı Bektaş'ın sırrına ermek için gerçekten çok çaba harcamış "e pek çok denemelerden geçmiş; halifelerinden biri olduktan sonra 'Makalat'ı Türkçeye çevirmiş Said Emre olmalıdır. Anlaşılıyor ki Elvan Çelebi'nin önünde "Makalat-ı Hacı Bektaş Veli" bulunmaktaydı. Özellikle 2000 no.lu beyitte geçen Peygamber'in "Her nesne aslına rücu kılur" sözünün açıklanması, Makalat'ın birinci bölümünü oluşturmaktadır. (Hacı Bektaş Veli, Haz, E, Coşan, Makalat, Ankara–1990, s, 4–9) Ayrıca Vilâyetname'de çok genişçe sözedilen ve birçok şiirleri günümüze gelmiş bulunan Said Emre'nin, Hünkar'ın sırlarından bir ayet gibi okuduğunu söylediği, şu beyiti de görüşümüzü desteklemektedir:

Adum Said değilken cümle müşkül halliken
Bir ayet okumuşum Hünkâr'ın esrarından
(A. Gölpınarlı. Vilayetname, s. 55–62; Yunus Emre ve Tasavvuf, s. 280–294)
Olasıdır ki Elvan Çelebi, 2001 no.lu beyitin sonundaki, kanıt yazısı, anlamına gelen 'levh burhanı' terimini, kendisinin de yararlanmış olduğu "Makalat" yerine kullanmış.

[11] Elvan Çelebi, Menakıbu'l Kudsiyye fi Menasıbi'l Ünsiye, Haz. İsmail E. Ünsal- A. Yaşar Ocak, s. 169–171

[12] Çok büyük olasılıkla Osmanlı döneminde Niğde sancağında oturan "Hacıbereketoğlu Cemaatı" (Bkz. Cevdet Türkay, Osmanlı imparatorluğunda Oymak. Aşiret ve Cemaatlar, s. 391) Bereket Hacı'nın soyundan gelmektedirler.