Onar Köyünün Kurucusu Şeyh Hasan Onar, Emîr Onar’ın (ö. 1099/1100) Torunu mudur?
Şeyh Hasan Onar’ın, Anadolu’da ilk Fütüvvet (Ahi) örgütlenmesinin kurucuları arasında bulunduğu Prof. Dr. Mikail Bayram tarafından ortaya çıkarıldı. Profesör Bayram, kitabında şu bilgiyi vermektedir:
“Anadolu’da Fütüvvet hareketi, Abbasi Halifesi en-Nasır li Dinillah ile siyasi ve kültürel temasa geçilmesiyle başlamıştır. I.Gıyaseddin Keyhusrev, ikinci defa tahta geçer geçmez, hocası Malatyalı Şeyh Mecdüddin İshak’ı cülusunu Abbasi Halifesine bildirmek üzere Bağdad’a göndermiştir. Şeyh Mecdüddin bu diplomatik vazife sırasında o yıl (601/1204) Bağdad üzerinden Hacca gitmiş, dönüşte gene beraberinde birçok ilim ve fikir adamı şeyhleri getirmiştir. Muhyiddin İbnül Arabi, Şeyh Evhadüddin el-Kirmani, Şeyh Nasuriddin Mahmud (Ahi Evren), Şeyh Ebu Cafer Muhammed el-Barzani, Mukaddis Ebu’l Hasan Ali el-İskenderani, Arapgir’de (Onar köyünde İ.K.) medfun (gömülü) Şeyh Hasan Onar bunlardan ilk akla gelen isimlerdir. Bu ilim ve fikir adamlarından birçoklarının adları, Şeyh Mecduddin İshak’ın oğlu Sadruddin Konevi’den (ö.1275) intikal eden ve bugün Konya Yusufağa Kütüphanesi’nde bulunan kitapların (4687, 5050, 7841, 7847, 7850 numaralı) ‘sema ve kıraat’ kayıtlarında geçmektedir.” [1]
Yukarıdaki bilgiler gösteriyor ki, Şeyh Hasan Onar Abbasi Halifesi En- Nasr’ın (1180-1225) yakından tanıdığı ve belki de onu etkilemiş bir bilgin kişilikti. Birlikte olduğu bilginlerin hemen hepsi bugüne ulaşmış yapıtlarıyla tanınmaktadır, oysa Hasan Onar’a ait herhangibir yapıt bilinmemektedir. Evhaduddin Kirmani ve onun damadı olduğu ileri sürülen Ahi Evren’in Fütuvvet etkinliklerinde ve diğerleriyle ilişkilerde Şeyh Hasan’ın konumunu bilemiyoruz. Çok büyük olasılıkla Şeyh Hasan’a bağlı El-Cezire’deki Türkmen topluluğununu askeri gücü, Bağdad Halifesinin nezdinde onu önemli kılıyordu. Kendisinin geniş oymaklar ve obalara sahip bir Türkmen boyunun/aşiretinin [2] begi ve aynı zamanda inançsal önderi, yani şeyhi olduğu kesindir. Bir olasılık olarak söylediğimiz El Cezire Türkmenleri tümüyle kendisine bağlı olmasa bile, bu topluluğun üzerinde çok etkili olduğu kesin görülüyor. Abbasi Halifesinin sarayında itibar görmüş olması ve Konya Sultanlığına gönderilen elçilik heyetinin içinde bulunması bu gücüne bağlanabilir. Eğer öyleyse, bu gücünün dayanağını doğrudan onun kişiliğinde mi aramak gerekir? Tanınmış bir askeri aristokrat aileden gelmiş olması düşünülemez mi? Bu açıdan bakıldığında, kuşkusuz taşıdığı isimden hareket etmek gerekmektedir; yani 11. ve 12.yüzyılda benzer adı taşıyan kişi veya kişiler varmıydı, bunu araştırmak gerekiyordu. Bu araştırma bağlamında karşımıza bir tek isim çıkmaktadır: 1099/1100’de suikasta uğramış Selçuklu askeri komutanı/valisi Emîr Onar, diğer adıyla Onar Bilge Beg(?)
Emîr Onar (Bilge Beg) Kimdir?
1203 tarihinde tamamlanmış Muhammed b. Ali Râvendi’nin Farsça eseri Rahatu’s Sudûr’da; Cizreli Arap tarihçi Ziyaeddin İbnü’l Esir’in (1160-1233) al-Kâmil fi’t-Tarih’i ve Raşidüddin Fazlullah Hemedanî’nin (ö.1318) Camiü’t Tevârih adlı eserinde Emîr Onar hakkında birbirlerini tamamlayan bilgiler bulunmaktadır. Büyük Selçuklular üzerinde araştırma ve çalışmalar yapan yazarlar bu eserlerden alıntılar yaparken, Sultan Melikşah’ın (ö.1092) bu önemli Emîr’nin adını C.E Bosworth Öner, Erdoğan Merçil Üner, Faruk Sumer ise Onar olarak okumuştur. Arap alfabesinden Vav harfinin o, u, u, ü ; Elif’in a ve e biçiminde seslendirme özelliklerinden ötürü sözcük Oner, Onur ve Onor, Unar vs.olarak da okunabilir. Bizce Şeyh Hasan’ın aile adını taşıyan köyün 13.yüzyılın başlarından beri hiç değişmeden Onar olarak yaşamış olması da Emîr’in adının bu biçimde okunması gerektiğinin baş kanıtıdır. Adı geçen tarihçilerin eserlerinden Emîr Onar hakkında özetle şu bilgiler bulunmaktadır:
“Fârs bölgesinin Kirman Selçukluları’nın denetimi altında olduğu görülüyor; Ibn Esir’in yazdığına göre 1094 yılı içersinde, tahminen ölümünden az önce Türkân Hatun, Emîr Onar’a Fârs’ı Turan Şah’ın elinden zor kullanarak alması için geniş yetki verdi. Ancak yerel halkın, çarpışmalar sırasında ölümcül yara aldığı bildirilen Turan Şah’a karşı sempatilerinden dolayı bu girişim başarısızlığa uğradı... Emîr Onar, İran Şah’ın müttefiki olan Şabankâra Kürtlerini boyunduruk altına alması için, bu kez Berk-Yaruk (Bağrı Yaruk) tarafından Fârs bölgesine yeniden gönderildi, fakat o Isfahan yenilgisi arkasından geri çekilmek zorunda kaldı. Kronikçilere göre, İran Şah dönemininin dikkate değer özelliği, 1093 yılından kısa bir süre sonra Kirman’da yayılmakla ünlenen İsmaili propagandasını kabul ettiği iddiasıydı.”
“Şabankâra’yı bastırmada başarısızlığı yüzünden ününü yitirmiş olan Emîr Onar, yönetim deneyimi yüksek Emîrlerden Mueyyid al Mülk tarafından, Berk Yaruk’a karşı isyan etmeğe ikna edildi.1099 ‘da Onar, 10 000 kişilik bir ordunun başında Rey’e doğru yola çıktı. Fakat Emîr bir Türk köle tarafından suikasta uğrayınca başkaldırı çöktü. Sıkça olduğu gibi ordu öndersiz kalınca, birliklerde itaatsizlikler başladı, ölü kumandanın hazinesi yağmalandı ve dağıldılar.Müeyyid el Mülk ise kendisini Sultan ilan etmiş olan Muhammed Tapar’a vezir olmak için Ganj’a doğru yola çıktı.”[3]
“Nizamül Mülk’ün başvezirliği dönemlerinde, onun her alandaki geniş otoritesi nedeniyle, vezirlerin Emîr’lerden daha etkili olduğu açık ve kesindir. Ama onun ölümünden sonra bu etki zayıflamış; Emîr’lerin, askeri bürokrasinin Sultan’lar ve toplum üzerinde resmi nüfuz artmış, dostluk ve yakınlıkları artmıştır. Muayyid al-Mülk bu açıdan, Emîr Onar’ı Berkyaruk’a karşı başkaldırmaya teşvik etmiş. Emîr Onar, Sultan’ı etkisi altına almış olan Nizamül Mülk’ün diğer oğlu vezir Macd’al Mülk’ü kendisine teslim etmesi talebiyle Rey üzerine yürümüştür. Ancak Onar’ın öldürülmesi nedeniyle hemen gerçekleşmemiş olan bu talep sürdürürülmüş. İsyancılar Berkyaruk’un çadırına girmiş ve onu zorlamışlardır... Bu olayla vezir ve Emîr’ler arasındaki ilişkilerin değişmesi dikkate değer ve Emîr’ler artık öne geçmiş oluyorlar.”[4]
“Berkyaruk'un Horasan'a gittiği bir zamanda vezaretten azledilmiş olan Müeyyidü’l Mülk, Melikşah'ın has kullarından olup Isfahan'da ikamet etmekte olan Onar Bilge Beg'in huzuruna gitti ve ona şöyle dedi;
‘Senin Terken Hatun'un oğlu Mahmut'tan ne eksiğin var? Onun padişahlığı dahi senin sayende olmuştur. Sultanın evladı sayılırsın hem de bütün evlatlarından daha azizsin, bugün senin görkemin diğer meliklerden daha fazladır. Ordunla mertliğin ve insanlığınla hüner sahibisin. Ahali canı gönülden seni istiyor, onlar seni padişah yapmamız ve bu şehirleri korumamız için bizi zorluyor. Bir fetih yapsan cihan sana teslim olacak.’
“Onar Bilge Beg onun bu sözlerinden gururlandı. Ve onun ipiyle padişahlık kuyusuna indi. Saltanat bir kez onun aklına yerleşmişti. Nevbet çaldırıp bargâh kurdurup onun lakâplarını yazdılar. Kirman ve Pars bölgesine haberciler gönderip yeni bir padişahın ortaya çıktığı haberini yaydılar. Onar Bilge Beg isyan amacıyla Rey'e doğru hareket etti. Sava bölgesinde İncilavend mıntıkasında batınilerinden biri onu bıçakladı. O 492 senesinin muharrem ayının başında öldürülmüştür."[5]
1094’de Berkyaruk adına Halep’i Tutuş’a karşı savunan Emîr Gürboğa tutsak alınmış ve hemen boynu vurulmak istenmişse de Emîr Öner’in ricası üzerine öldürülmeyip hapse atılmıştır.[6]
Hemedan yakınlarında Tutuş’un birlikleri tarafından kuvvetleri dağıtılan (1094) Berkyaruk zorla canını kurtarark Isfahan’daki Sultan kardeşi Mahmut’a sığınmıştır. İçeriye alınan Berkyaruk Emîr Öner, Bilge ve diğer Emîrler tarafından önceden düzenlenen plan gereğince yakalatılıp hapse atılmış ve derhal gözlerine mil çektirip Sultanlıkan vazgeçirtilmek istenmiştir. Ancak anası Terken Hatun da ölmüş bulunan çocuk Sultan Mahmut’un çiçek hastalığından aynı günlerde ölmesi üzerine, Berkyaruk’u hapisten çıkartıp Sultan ilan edilmiştir aynı emîr’ler tarafından.[7]
Berkyaruk tarafından vezirliğe atanan Müeyyedülmülk b. Nizamül Mülk bütün Irak ve Horasan Emîrlerine mektuplar yazarak onların, saltanat için Berkyaruk tarafına geçmelerini sağlamış ve böylece amcası Tutuş’a karşı durumunu daha kuvvetli bir aşamaya getirmiştir. 26 Şubat 1095’de Berkyaruk, başta Müeyyedülmülk olmak üzere, Emîr Öner, Bilge,[8] Yaruk, Bekçur, Ahur vs.gibi devletin ileri gelen Emîrleriyle birlikte Tutuş’la Rey kentinin 12 fersah (72km.) dışında Dşilu köyü civarında şiddetli bir savaşa tutuştular. Berkyaruk’un ordusundan Melikşah’ın sancağını gören Tutuş’un Emîrlerinden birçoğu, onun tarafına geçince Tutuş acı bir yenilgiye uğradı oğlu ve kendisi savaş meydanında öldürüldü.[9]
Yukarıdaki bilgilerden anlaşıldığına göre bir askeri aristokrat olan Emîr Onar, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın evlatları kadar yakını Isfahan Emîrlerinden biridir. Sultan’ın 1092’de ölümüyle birlikte olasılıkla en güçlü gördüğü karısı Terken Hatun’la işbirliği yapıp, onun henüz çocuk olan oğlu Mahmut’un, Bağdat’ın da onayını alarak Sultan olmasını sağlamış. Emîr Onar’ın Melikşah’ın ölümü sonrası amca ve kardeşler arasındaki sultanlık tahtını ele geçirme mücadelesinde etkin rol oynadığını ve sıkça taraf değiştirdiğini görüyoruz.
Önce Terken Hatun ve Mahmut’un yanında Emîr Onar’ın, onların 1094’de ölmelerinin ardından Berkyaruk tarafında görülmektedir. Berkyaruk’un yanındayken Tutuş’u etkileyerek bir Emîrin öldürülmesini engelleyebiliyor. Daha önce (1092’de)Terken Hatun tarafından kendisi Fars bölgesini elegeçirmiş olan Kirmanşah’lar üzerine gönderildiğinde yenilerek geri çekildiği halde itibardan düşmediği ve diğer Emîrleri de etkileyerek Berkyaruk’u zindana attırdığını görüyoruz. Berkyaruk’la birlikte olduğu dönem içinde 1097’de yeniden Fârs bölgesine vali olarak gönderilen Emîr Onar, yine başarılı olamadı Şabankâralılar karşısında ve İsfahana dönmek zorunda kaldı. Buna rağmen saltanat kavgasında Emîrler arasında başrolü oynamayı sürdürüyor Emîr Onar.
Birkaç yıl sonra vezirlikten uzaklaştırılan Müeyyidelmülk’ün Emîr Onar’ı Berkyaruk’a karşı isyana teşvik ederken; Camiü’t Tevarih’e göre, “sen Sultan’ın evladı sayılırsın hem de bütün evlatlarından daha azizsin, bugün senin görkemin diğer meliklerden daha fazladır. Ordunla mertliğin ve insanlığınla hüner sahibisin. Ahali canı gönülden seni istiyor, onlar seni padişah yapmamız ve bu şehirleri korumamız için bizi zorluyor...”diyerek, onu kendi adına Melikşah’ın oğulları arasındaki iktidarı ele geçirme kavgasına sokmayı deniyor. Hatta Fars ve Kirman bölgelerinde yeni bir Sultan’ın ortaya çıktığı bile yayılmış bulunuyordu. Kuşkusuz bu denemenin ardında, kendisinin de babası gibi ipleri elinde tutacağını umduğu başvezirlik niyeti vardı. Ama bu ifadelerden ve de Onar’ın böyle bir eylemi gerçekleştirmesinden anlaşılıyor ki, gerçekten her sınıftan ahali tarafından kendisi sevilip sayılıyormuş. Ancak 10 000 kişilik ordusuyla 1099-1100’de, Rey’deki Berkyaruk’un üzerine giderken Ravendi’ye göre bir Türkmen (yandaşı) tarafından suikasta uğradığını öğreniyoruz. Öbür yandan Camiü’l Tevarih’de ise farklı bir söylem bulunmaktadır; “Sava bölgesindeki İncilavend mıntıkasında batınilerinden biri onu bıçakladı.” Öyleyse tarihçi Raşidüddin’e göre Onar Bilge Beg batıni inançlıdır ve kendi batınilerinden biri tarafından hançerlenerek öldürülmüştür. Eğer tarihçi bunu, her suikastte onların parmağını arayarak salt batınileri suçlamak için yazmamışsa, bizce bu söylem çok önemlidir. Çünkü Hasan Sabbah (ö.1124) tarafından birkaç yıl önce kurulmuş Alamut Nizari İsmailileri Batıni devleti, Sünni Selçuklu devleti tarafından kuşatılmış ve ortadan kaldırılma tehdidi altından bu kargaşa dönemin kısmen çıkmış durumdaydı. Kendilerini tanıyan ve Alamut’a karşı yumuşak davranan Berkyaruk’a 5000 kişilik bir fedai birliğiyle yardımda bulunduklarını biliyoruz. Öyleyse belki gizli İsmaili olan Emîr Onar’ın kendi batınilerinden biri tarafından öldürülmesi, onun Müeyyidülmülk’ün sözüne inanıp kendilerine ihanet ederek, anlaştıkları Berkyaruk’a isyan etmesi nedeniyle, Alamut önderi Hasan Sabbah’ın “Alamut Batıni devletinin varlığı ve yaşaması için tehlike oluşturan kişinin öldürülmesi” siyasetine uygun düşmektedir. Onun ölümüyle iki yüzlü Müeyyidülmülk,
Berkyaruk’un diğer kardeşi ve Alamut’un baş düşmanı Muhammed Tapar’ın tarafına geçip, ona vezir oluyor.
Ne yazık ki, Emîr Onar’ın özel yaşamı ve ailesi hakkında bilgi yoktur. Çok önemli bir yüksek devlet adamı olarak temayüz etmiş Emîr Onar’ın, Onag Bilge Beg adıyla, ya da bilgin-alim Onar Beg (Emîr) geniş bir Türkmen boyunun, belki bir Tükmen aşiretleri konfedersyonunun Beg’i olan askerî aristokrat olduğu kesin gözüküyor. Bu tarihte bilinen tek kişi adının vasisi görünümündeki Şeyh Hasan’ın, Onar aile adıyla 1200’lü yılların başında tarihsel bir kişi olarak varlığı ve Abbasi Halifesinin Konya Sultanı’na gönderdiği günün bilginler heyetinin arasında bulunması; bunların da ötesinde onun tarafından kurulmuş köyün aynı adla hâlâ yaşamakta olması nedeniyle Emîr Onar’la akrabalığın oluşuna biz kesin gözüyle bakıyoruz. Dahası Şeyh Hasan Onar’ın, 1099-1100’de suikasta uğramış Emîr Onar’ın en küçük çocuğunun oğlu, yani büyük olasılıkla torunu olduğunu sanıyoruz. Selçuklu Sultanı Melikşah’ın (ö.1092) en gözde Emîr’i, Bilgin Onar Beg’in torunu olarak onun, El Cezire Tükmenleri’nin başında ve ayrıca inançsal önderi olduğunu düşünmekteyiz. Bunun içindir ki Şeyh Hasan Onar’ın Abbasi Halfesi’nin nezdinde önemli yeri olmalı.
[1] Prof Dr. Mikâil Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu, Konya,1991, s.27-28
[2] Onar Dede Mezarlığı’nda bulduğumuz mezar taşı üzerine kazınmış damga Bayat boyu damgasının bir çeşitlemesi olduğu izlenimi vermektedir.
[3] Ibn al Athir, Al Kâmil, vol. X, p. 163; Ibn al-Athir, Al Kâmil,Vol. X, pp. 192, 215,219’dan aktaran,C.E Bosworth, The Political and Dynastic History of The Iranian World (A.D. 1000-1217), The Cambridge Hıstory Of Iran, Vol. 5, Cambridge at the University Press, 1968, s.89-90, 109; Prof. Dr. Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK., Ankara, 1991, s.96-97)
[4] Rawendi’den aktaran C.E Bosworth, The Cambridge Hıstory Of Iran, Vol. 5, s.267-68
[5] Camiü't-tevarih, Zikr-i Tarih-i Al-i Selçuk, s.61 vd.
[6] Zeyl ü Tarih-i Dımaşk’tan aktaran Prof. Dr. Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, TTK., Ankara, 2000, s.150.
[7] Prof. Dr. Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, s.153.
[8] Prof.Dr. Ali Sevim, Öner ve Bilge’nin farklı kişiler/Emîrler olduğunu söylemektedir ki, yukarıda görüldüğü gibi en eski kaynaklar olan Ravendi ve İbnü’l Esir tarihlerin sadece Emîr Onar geçmektedir. Ancak sadece Camiü't-tevarih’te Onar’la birlikte ‘bilge’ sözcüğü geçtiğine göre; neden ‘bilgili, bilgin filozof’ anlamlarını taşıyan sıfat olarak kullanılmış olmasın?
[9] Prof. Dr. Ali Sevim, Agy., s.154-155